20 Ağustos 2009
Transfer döneminin gizli kahramanları başlıklı röportaj dizimizde, menajerleri konuk etmeye devam ediyoruz. Hilmi Sever bu kez sorularını Anelka transferiyle adını duyuran Kazım Avcı’ya yöneltiyor.
İtalya’nın dev kulübü Inter’de dört yıl çalışan ve bu yıllarda dünya yıldızlarıyla sıkı dostluklar kuran Avcı ile röportajımız sırasında anlattıklarını büyük bir zevkle okuyacağınızı düşünüyorum. Adriano’dan, Seedorf’a, Anelka’dan, Ronaldo’ya kadar bir çok yıldız ile ilgili bilinmeyen ayrıntıları bu röportajda bulacaksınız.
Şimdi sizi bu röportajla baş başa bırakıyoruz…
-Mesleğe nasıl başladınız? Kaç yıldır menajerlik yapıyorsunuz?
“2004’te lisansımı aldım. Beş yıldır lisanslı menajerlik yapıyorum. 2000 yılında Inter’de futbolla içli dışlı olmaya başladım. Asıl mesleğim mimarlık, İsviçre’de mimarlık okudum ve orada çalışıyordum. Daha sonra İtalya’ya gittim ve Inter’le çalışmaya başladım, Hakan Şükür, Inter’e geldi ve onunla ilgilendim. Beş yabancı dil bildiğim için Inter’e o dönemde gelen tüm yabancı oyuncularla ilgilenmeye başladım. Daha sonra Emre Belözoğlu ve Okan Buruk da geldi, onlarla da yakından ilgilendim. Bu sırada bir kaç transferde menajerlere yardımcı oldum. İtalya’da çok önemli menajerler ile tanıştım. İlhan Mansız’ın Beşiktaş’tan Japonya’ya transferinde aracı olmuştum. Hakan Şükür’ün Inter’den Parma’ya geçişinde yardımcı oldum. Daha sonra Hasan Şaş’ın Inter’e transferi vardı, orada da aracı oldum ancak transfer gerçekleşmedi.
Inter’de görev yaptığım sıralarda Türkiye Futbol Federasyonu’nda dış ilişkilerde de görev aldım. Milli Takımlarımızın yurt dışına çıktığı zaman onlarla ilgileniyordum. Inter’de çalıştığım dört yılda çok büyük bir çevre edindim. Bugün hala Dünya Şampiyonu hoca Marcello Lippi ile ara sıra görüşürüz, çok önemli oyuncular ile tanıştım. Seedorf, Ronaldo, Cordoba ve Arjantin Milli Takımı’nın Javier Zanetti gibi oyuncularla hala arkadaşız, dostuz. Daha sonra bir karar verdim, futbolu da çok sevdiğim için sınava girip lisansımı aldım ve beş yıldır da lisanslı menajer olarak çalışıyorum. Inter Kulübü, İtalya’da kalmam için bir teklifte de bulundu ancak ben artık işin menajerlik boyutuna geçmek istemiştim.”
“ADRİANO İLE YAKINDAN İLGİLENDİM”
-Inter’de tam olarak göreviniz neydi?
“Inter’de iki haftalığına Hakan Şükür’e yardımcı olmak için geldim. Ama Inter’in kampı 1 ay sürdüğü için ben de onlarla birlikte 1 ay kampta kaldım. Daha sonra kulüp bana sözleşme yapmayı ve onlarla çalışmamı teklif etti, ben de kabul ettim. Hakan Şükür ile başladığım görevde diğer yabancı oyuncularla da ilgilenmekle görevlendirildim. Örneğin Adriano 18 yaşında çok genç bir çocuk olarak Inter’e geldi ve onun tüm ihtiyaçlarıyla ilgileniyordum. Oyuncuların tercümanlığıyla başladığım bu işte daha sonra oyuncuların her şeyiyle ilgilendim. Bir menajerin asistanı gibiydim. Bir de ilişki kurmakta çok zorlanmadığım için tüm oyuncular ile çok iyi ilişki kurdum, kimseyle problemim yoktu. Dört-beş tane hoca ile çalıştım. Lippi, Cuper, Mancini, Zacceroni ve Tardelli. Onların çalışma sistemlerini de gördüm, futbol bilgisi açısından Inter benim okulum oldu. Inter’deki o büyük yıldızlarla oturup ağladığımız da oldu, eğlendiğimiz zamanlar da oldu. Saha içinde de saha dışında da. Büyük yıldızların nasıl yaşadığını ve ne düşündüklerini de anlamış oldum. Bunun yanında kulübün organları ve işleyişinin nasıl olduğunu öğrendim. Hocaların da hep yanındaydım ve bunların da bana büyük faydası oldu.”
-İlk menajerliğini aldığınız oyuncu kim oldu?
“Cafer Can Aksu oldu. Galatasaray’ın çok üstünde durduğu bir oyuncuydu, 17 yaşında menajerliğini almıştım. Çok az şans buldu, hatta Hakan Şükür’ün yerine bir maçta oyuna dahil olunca olay olmuştu.”
“ANELKA YENİ BİR BAŞLANGIÇ ARIYORDU, F.BAHÇE’Yİ SEÇTİ”
-Anelka transferinde ilk olarak adınızı duyduk…
“Evet en önemli oyuncum Anelka oldu. Anelka’yı Fenerbahçe’ye teklif ettiğimde ‘şaka yapıyorsun, Anelka gelmez’ demişlerdi. Şimdi hangi oyuncuyu söylersek söyleyeyim, Türkiye’ye gelebilir düşüncesi var. O zaman öyle değildi, son yıllarda çok şey değişti. Bunun başlangıcı da Anelka olabilir. Şu anda Chelsea’de, geçen sene İngiltere gol kralı ve en verimli çağında Fenerbahçe’ye getirmiştim. Anelka, çok önemli bir transfer oldu.”
-Anelka ile nasıl bağlantıya geçtiniz?
“Anelka’nın transferi sırasında lisansımı yeni almıştım. Fenerbahçe’nin forvet aradığını biliyordum, benim yakın arkadaşım Clarence Seedorf’un, Anelka ile Real Madrid’de birlikte oynadıklarını ve yakın arkadaşlar olduklarını biliyordum. Seedorf’a; ‘Anelka’nın İngiltere’de mutsuz olduğu ortada, Fenerbahçe’ye gelir mi?’ diye sordum. Seedorf aracılığıyla irtibata geçtim, Anelka da; ‘neden olmasın, teklife bağlı’ dedi. Anelka’nın doğrudan kendisiyle görüştüm. Anelka işlerini bir avukat aracılığıyla yürütüyor, menajeri de yakın bir arkadaşı, profesyonel anlamda menajeri sayılmaz. Anelka, onun tavsiyelerini dinliyordu. Fenerbahçe’ye gelirken, lisanslı menajer olarak da ben vardım, çünkü arkadaşının menajerlik lisansı yoktu.”
“ANELKA’NIN EN BAŞTAN BERİ DÜŞÜNCESİ…”
-Anelka’yı nasıl ikna ettiniz? Kolay bir iş olmasa gerek…
“Anelka’yla görüşmeye gittiğimde, mutsuz olduğunu rahat bir şekilde anladım. Anelka, Manchester City’ye hedefleri olan bir kulüp olduğu için gittiğini ama böyle olmadığını söyledi. City daha sonra çöküşe geçti. Anelka yine de İngiltere’de iyi bir sezon geçiriyordu, aşağı-yukarı her sezon 15-16 gol atıyordu. Çok ölü bir durumda değildi yani. Ama yeni bir heyecan ve başlangıç arıyordu. Ve maalesef imajı da zedelenmiş gibiydi, sadece paraya dikkat eden, sorunlu oyuncu imajı vardı. Bundan dolayı da Fenerbahçe’nin tekilfine sıcak baktı. İşin başından beri düşüncesi, ‘Fenerbahçe’ye gelirsem, Türkiye’de çok fazla kalmayacağım ve yine çok önemli kulüplere gideceğim’ yönündeydi. Fenerbahçe’ye geldikten sonra yeniden milli takıma yükseldi ve daha sonra da geldiği nokta ortada.
Anelka’nın sözleşmesi abartıldığı kadar çok büyük rakamlar değildi. Bugün Carlos’un ve Alex’in aldığı paraların altında kazanıyordu. Çok ekstra bir mukavele değildi.”
-Hakkınızda bilgi toplarken, Meksikalı golcü Borgetti ile de adınızın sıkça geçtiğini gördük…
“Borgetti’nin Meksika’dan, Bolton’a transferini yaptım. Bir süre menajerliğini sürdürdüm. O dönem Türkiye’de Beşiktaş’a gelebileceği konuşuldu ama olmadı. Daha sonraki yıllarda Arap ülkesine gitti. Borgetti, Meksika’dan Bolton’a gittiği yıl çok gündemde bir isimdi. Hatta Almanya’da oynanan Konfederasyon Kupası’nda Brezilya’ya inanılmaz goller atmıştı. Tabii olay sadece Türkiye ile iş yapmak değil.”
-Yurt dışında gerçekleştirdiğiniz başka transferler var mı?
“Nakamura’nın, Reggina’dan Celtic’e transferini gerçekleştirdim. O da şöyle oldu, Celtic’in hocası Gordon Strachan’ı çok yakından tanıyordum, o da 2005’te Celtic’in başına yeni geçmişti. Gordon Strachan takımına bir 10 numara arıyordu ve Nakamura’yı beğeniyordu. Bir konuşmamız esnasında, Nakamura ile nasıl kontağa geçebiliriz diye sordu. İtalyanlar’a fazla güvenmediğini söyledi. Transfer olaylarında tesadüfler çok oluyor. Ben de Reggina Kulübü’nün Başkanını da çok iyi tanıyordum. Ona, Celtic’in Nakamura’yı çok istediğini söyledim, o da bana bu transferin olabileceğini iletti ve bu şekilde transferi gerçekleştirdik.”
“OYUNCULARLA DOĞRUDAN BAĞLANTIYA GEÇMEM EN BÜYÜK AVANTAJIM”
-Bu kadar geniş bir çevreyi nasıl sağladınız? Celtic’in hocasından, Reggina Başkanına kadar farklı ülkelerden önemli isimleri tanımak…
“Uluslararası bir çevre oluşturmak istiyorsanız, yapıyorsunuz. Bir işle ne kadar uğraşıyorsanız, ne kadar arzuluyorsanız o kadar başarıyorsunuz. Mesela Gordon Strachan’ı çok alakasız bir yerden tanıdım. Genç Milli Takımlarla ilgilenirken, antrenmanları çeken İskoçyalı bir gazeteci ile tanıştım. Beş dil konuştuğum için yabancılarla çok rahat iletişim kurabiliyorum, bu da büyük avantaj. Onunla da futbol üzerine sohbetler yapıyorduk ve önemli isimleri tanıdığını söyledi. Onun sayesinde Gordon Strachan ve Gérard Houllier gibi isimlerle tanıştım. Anelka, Bolton’a giderken, Lyon’a da gidebilirdi. Lyon için görüşmelerini Houllier aracılığıyla biz yapıyorduk ama olmadı Bolton oldu. Hiç alakasız yerlerden önemli kişilerle tanıyorsunuz. Arsenal ve Chelsea kulüpleriyle de bağlantılarım çok iyi. Bu açıdan belki Türkiye’de fazla bilinmiyorum ama Inter, Milan ve Juventus gibi kulüpler kendi kulübüm gibidir. Avrupa’da çok önemli kulüplerle, yöneticilerle, teknik adam ve futbolcularla doğrudan bağlantılarım var. Ve bu da transferleri bitirmemde büyük kolaylık sağlıyor.
Transferde iki türlü iş yapabilirsiniz. Türkiye’den bu işi yapıyorsanız, Avrupa’daki menajerler ile konuşursunuz oyuncunuzu anlatırsınız ve oyuncunuzu pazarlarsınız. Bu durumda ipler sizin elinizde olmaz. Ya da kulüplerle doğrudan bağlantınız olur ve işi siz bitirirsiniz, yani benim gibi. Çünkü araya ne kadar çok kişi girerse iş o kadar karışır.”
“AZİZ YILDIRIM: TAMAM POULSEN’İ ALALIM”
-Fenerbahçe ile ismi uzun süre birlikte anılan Juventus’un Danimarkalı oyuncusu Paulsen ile ilgili de sizin aracılık yaptığınızı biliyoruz. Pazarlıklar nasıl sürdü ve bu transfer neden gerçekleşmedi?
“Aziz Başkan ile görüştüğümde orta sahaya kimleri alabileceğimizi sordu. Juventus’un Poulsen’i satmayı düşündüğünü biliyordum, ben de başkana bir liste yaptım ve verdim. Poulsen’i söylediğimde, Aziz Başkan ‘satıyorlar mı Paulsen’i dedi, tamam o zaman alalım’ dedi. Sonra hemen Juventus ile bir randevu ayarladım ve gidip görüştük. Poulsen ilk baştan da gelmeyeceğini söyledi ama Juventus Kulübü biz satmak istiyoruz ve ikna edeceğiz dedi. Biz de bunun üzerine ikinci bir görüşmeye daha gittik, bonservisde anlaştık ve el sıkıştık. Daha sonra Poulsen’i ikna etme olayına girdim, Danimarka’ya da gittim ancak oyuncu bir türlü ikna olmadı. Ben elimden gelen her şeyi yaptım, kulüpler arasında hiç bir problem yoktu, kontratımız bile hazırdı. Poulsen ise Juventus’tan kesinlikle ayrılmak istemediğini, Fenerbahçe ile ilgili hiç bir probleminin olmadığını söyledi. Schalke ve Sevilla ile Fenerbahçe Stadı’nda iki kez maç yaptığını, o stada girdiğimde Fenerbahçe’nin çok büyük bir kulüp olduğunu hissettiğini, İstanbul’un da güzel bir şehir olduğunu bildiğini ama Juventus’ta kendini ispat edemediğini, kendisinin büyük bir futbolcu olduğunu ve Juve’de kendini ispat etmek istediğini söyledi. Yanlış bir karar verdi ve şu an kadro dışı. Kuzeyli insanların bazı şeyleri anlayabilmeleri zaman alıyor.
Juventus ocak ayında Sissokko’yu aldı. Transfer döneminde de Felipe Melo’yu kadrosuna kattı. Zaten iyi bir İtalyan oyuncu olan Claudio Marchisio’da kadroda bulunuyor. Ayrıca Juventus bu sezon oyun sisteminde değişikliğe gidecek. Çift ön liberodan tek ön liberoya geçecekler. Bu kadar oyuncu arasında oynayamayacağını Poulsen’e anlattılar ama oyuncu çok inatçı çıktı. Bence hayatının en büyük hatasını yaptı.”
“CRİSTİAN’IN YERİNE MAVUBA VE ZOKORA OLABİLİRDİ”
-Fenerbahçe ön liberoya Cristian’ı aldı. Cristian o listedeki isimlerden biri miydi?
“Hayır, bu transferin benimle bir ilgisi yok.”
-Peki listedeki diğer isimler kimlerdi?
“Fransa milli takımının kadrosunda zaman zaman olan Mavuba vardı. Dider Zokora vardı. Daum ve yönetim Cristian’ı tercih etti.”
-Beşiktaş’ın İtalyan oyuncusu Ferrari’yi tanıyor muydunuz?
“Ferrari benim 10 yıllık arkadaşım. Beşiktaş yetki verdi ve bu transferi Ali Egesel bitirdi. Ferrari’nin, Türkiye’de bir problemi olduğu zaman beni arar ve sürekli olarak görüşürüz. (Röportaj sırasında da Ferrari’nın sık sık aramaları geldi)”
“BİR ÇOK İTALYAN OYUNCU ARTIK TÜRKİYE’YE SICAK BAKIYOR”
-Ferrari Türkiye’yi nasıl bulmuş?
“Türkiye’nin çok güzel bir yer olduğunu ve beklediğinden daha iyi bulduğunu söylüyor. Bir çok İtalyan oyuncu ile konuştuğunu ve onların da artık Türkiye’ye gelmeye sıcak baktığını söylüyor.”
-Ülkemize gelmek isteyen İtalyan oyuncular kimler?
“Ferrari’den sonra İstanbul’a gelmek isteyen oyuncular var, hatta bir kaç tanesi büyük kulüplerde oynayan oyuncular. Son olarak Fiorentina’da oynayan iki tane oyuncunun gelmek istediğini biliyorum. Çünkü İtalya eski konumunda değil. Büyük takımlar hariç, diğer kulüpler ciddi paralar ödeyemiyorlar. Ferrari’nin Genoa’daki konumuyla Beşiktaş’taki konumu kıyaslanmaz bile. Hem kazandığı para hem de statüsü çok farklı, burada yıldız konumunda. Eskiden İtalyan oyuncuların Türkiye’ye gelmek aklından bile geçmezdi ama artık durum çok farklı. Tabii burda iletişim de çok önemli. Ben bu oyuncularla doğrudan konuşabiliyorum ve ülkemizi anlatıyorum. Inter’de çalıştığım dönemlerde bana, Türkçe’yi nerede öğrendiğimi soruyorlardı. Beni İtalyan sanıyorlardı, Türküm dediğim zaman ise çoğu zaman inanmıyorlardı.
“FERRARİ’Yİ G.SARAY’A BEDAVAYA ÖNERMİŞTİM”
-Ferrari’ye daha önce talip olan takımlarımız var mıydı?
“Ferrari’nin Roma’dan sözleşmesi biterken Galatasaray’a sıfır bonservisle önermiştim ama Galatasaray kabul etmedi. O da Genoa’ya gitti.”
KİLY GONZALEZ BEŞİKTAŞ, NAKAMURA, TOMASSİ VE SİMİC GALATASARAY
-Var mı böyle önerdiğiniz başka isimler?
“Beşiktaş’a Kily Gonzalez’i önermiştim. Inter’de sözleşmesi bittiği dönemde, Beşiktaş’tan Murat Aksu ile görüştüm ve tamam dediler. Kily Gonzalez’i Türkiye’ye getiriyordum, Kily’de buna razıydı ama eşi bir türlü ikna olmadı. Eşinin arzusuyla Kily Gonzalez de ülkesi Arjantin’e döndü.
Tommasi’yi Roma’da oynarken Galatasaray’a önermiştim. Tommasi’yi almaları için çok ısrar ettim, Hakan Şükür de o dönemde alınması yönünde çok ısrar etti ama Galatasaray işi ağırdan aldı. Daha sonra Galatasaraylı yöneticiler benimle iletişime geçerek Tomassi transferini bitirmemi istediler ancak Tommasi iki gün önce İspanya’nın Levante Kulübü’ne imza atmıştı.
Nakamura, Celtic’e gitmeden önce Galatasaray Hagi’nin teknik direktör olduğu dönemde Nakamura’yı istemişti. Bülent Tulun ile birlikte Milano’ya gittik, Reggina 5 milyon avro bonservis istedi, Galatasaray’a bu rakam fazla geldi. Galatasaray Ilic’i aldı, Nakamura da Celtic’e gitti. Nakamura transfer olduğu ilk yılda İskoçya’da yılın futbolcusu seçilmişti. Böyle çok olaylar yaşadık.
Galatasaray bir dönem Dario Simic’i almak istiyordu. Galatasaray teklif yaptığı zaman Simic beni aradı ve sordu ama bunlar çok fazla bilinmiyor. O dönemde transferi çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleşmedi. Galatasaray oyuncuyu ikna edemedi ama bana danışılsaydı bu transferi büyük olasılıkla bitirirdim.”
“ÖMER KARANCI VE MUSTAFA CAN ÖZMEN’E DİKKAT”
-Yurt içi transferlerinde pek isminizi duymuyoruz…
Yasin’in Rize’den Fenerbahçe’ye gelişinde, Fahri Tatan’ın Rize’den Beşiktaş’a, Herve Tum’un da Fransa’dan Bursaspor’a gelişinde rol oynamıştım. Ben daha çok genç oyuncular ile çalışmayı seviyorum. Bir ilişki kurarak, sadece profesyonel anlamda değil, bir aile olarak çalışmak istiyorum. Bir aile içinde de herkes birbirini destekler. Belirli bir seviyeden oyuncuları alarak yükselmelerini görmek bana büyük haz veriyor. Yıllarca yurt dışında kaldığım için Chelsea, Milan, Inter, Juventus ve bir çok dev kulübün scoutlarıyla tanıştım. Onların genç oyunculara nasıl yaklaştığını gördüm ve onlardan çok şey öğrendim. Son olarak Beşiktaş alt yapısında futbol yaşantısını sürdüren ve büyük meziyetlere sahip Ömer Karancı ile anlaştım. Ömer’in yanı sıra Mustafa Can Özmen ile de çalışmaya başladım. Mustafa’yı İsveç’te keşfettim. Orta sahada görev yapıyor ve çok iyi bir kumaşı var. 92 doğumlu olan Mustafa AIK Stockholm takımının alt yapısında. Bu iki oyuncunun ismini yakın zamanda sıkça duyacağımıza eminim.”
-Seedorf’a yakın bir isimsiniz. Hollandalı yıldızın adı ülkemizdeki takımlarla da anıldı. Bu haberlerin gerçekliği var mıydı?
“Evet vardı. Bu sezon başında teklif geldi.”
-Hangi takımımızdan teklif geldi?
“Fenerbahçe ciddi olarak ilgilendi ve teklif yaptı. Ancak burada birinci problem şuydu, Fenerbahçe sol ayaklı bir kanat oyuncusu arıyordu, Seedorf sağ ayaklıydı. Ayrıca Fenerbahçe tarafından bir türlü son hamle yapılmadı. Son hamle yapılsaydı Seedorf Fenerbahçe forması giyecekti. Seedorf’u yıllar önce İstanbul’a davet etmiş ve iki gün misafir etmiştim. İstanbul’un birçok güzel yerini gezdik ve Seedorf da çok beğenmişti ve ne kadar güzel bir yer olduğunu görmüştü. Bu bir Türk takımı teklif yaptığı zaman sıcak bakmasına sebep olmuş olabilir.”
-Seedorf bu teklife ne yanıt verdi?
“Clarence ‘tabii bu teklif beni sevindirdi ancak şu an Milan’da ilk 11’de oynuyorum ve mutluyum’ dedi. Ayrıca Chelsea’nin başına geçen Ancelotti’nin de kendisini istediğini ancak Milan’da kalacağını söyledi. Seedorf’u yakından tanıdığım için şunu rahatlıkla söyleyebilirim, en büyük özelliği sahada da soyunma odasında da bütünleştirici bir enerjisi var. Bu nedenle Ancelotti onu çok seviyordu, takım içindeki ikinci bir hoca gibiydi.”
“ARDA, ARSHAVİN’DEN DAHA İYİ”
-Yıldız oyuncunun menajerliğini yapmak zor bir iş mi?
Yıldız oyuncunun menajeri olmak o kadar kolay ki! Herkes bunu zor bir şey sanar ama aslında çok kolay. Siz oturduğunuz yerde dursanız bile herkes sizi bulur. Ancak başarılı menajer şudur; sorunlu, takım bulamayan oyuncuya takım bulan, orta seviyedeki oyuncuyu üst seviyede bir takıma götürendir. Örneğin, Türkiye’nin en büyük oyuncusunun menajerinin işi nedir? Türkiye’de oyuncunun menajerinin olup olmamasının çok bir anlamı yok. Yalnızca özel işlerini takip edersiniz, bunu sizin yapmanıza da gerek yok. Bir asistan alın o işleri takip etsin. Asıl yapılması gereken Türkiye’nin en büyük oyuncusundan bahsediyorsak, nasıl bu futbolcuyu Avrupa’nın en büyük takımına götürürüm düşüncesi hakim olmalı. Türkiye’nin en büyük oyuncusu Manchester’da, Barcelona’da, Juventus’ta oynamıyorsa burada bir problem vardır. Ben tabii burada Arda’nın menajeri Ahmet Bulut’a bir şey demek istemiyorum. Çünkü Ahmet Bulut’un da Türkiye’nin sayılı ve bu işi düzgün yapan menajerlerinden biri olduğunu da biliyorum. Onun bildiği, bizim bilmediğimiz konular vardır ama ben olaya genel anlamda bakıyorum.
Arshavin Arsenal’e çok büyük paralara transfer oldu. Arshavin ile Arda’nın arasındaki fark ne! Bana göre Arda daha iyi bir futbolcu. Arda’nın adı Arshavin ya da başka bir yıldız oyuncu transfer edildiğinde de artık hiç olmazsa gündeme gelmeli. Arda’nın değeri de böyle artar, yalnızca iyi futbol oynamak yetmiyor. Oyuncuyu tanıtmak da çok önemli. Arsenal Arshavin’i aldığı zaman ‘Arda mı, Arshavin mi’ diye bir konu olmalıydı. Evet sonuçta yine Arshavin’i alabilirlerdi ama bu tartışma bile Arda’nın değerini katlardı. David Beckham dünyanın en iyi futbolcusu değil ama dünyanın en iyi pazarlanan futbolcusu. Bundan dolayı da en çok tanınan ve futbol dışı faaliyetlerden en çok kazanan futbolcusu. Bizim birçok oyuncumuzun Avrupalı oyunculardan yetenek olarak hiç bir eksikliği yok. Dünya üçüncülüğü ve EURO 2008’deki başarımız ile bunu ispatladık. Eksik olan yanımız kendimizi iyi tanıtmıyoruz. Avrupa’da bir çok arkadaşım da bunu bana söylüyorlar. Ayrıca Juventus’un da Arda ile ilgilendiğini biliyorum. Juventus Kulubü ile direk görüştüğüm bunu söyleyebilirim.”
-Juventus ile görüştüğünüz zaman Arda ile ilgili olarak neler söylediler?
“Juventus Kulubü ile direkt görüştüğüm için şunu da söyleyebilirim. Juventus Sportif Direktörü Alessio Secco, ‘Arda da gündemimizde olan oyunculardan bir tanesi, ancak bu takımı kaldırabilir mi tam kararını veremedik’ dedi. Nedved futbolu bıraktı, Arda hangi mevkii de oynuyor? Tam Nedved’in oynadığı mevkii de. Neden Arda’ya, Juventus’tan teklif gelmiyor? Juventus Arda’nın bonservisi için 20 milyon Avro’yu veremeyecek bir kulüp mü, değil. Benim böyle çalıştığım bir oyuncum olsa o kulüpten dışarı çıkmam, Arda’nın transferini gerçekleştirene kadar.”
“CEZALAR VERİLMEZSE SİSTEM DÜZELMEZ”
-Türkiye’de menajerlik sistemi nasıl işliyor?
“Menajerlik ile ilgili Türkiye’de bir yol çizilse, belki insanlar buna uyacaktır ama şu an herkes bir yol tutturmuş gidiyor. Maalesef büyük bir karışıklık var. Federasyon hata yapan bir kulübün ya da bir oyuncunun canını yakmazsa Türkiye’de hiçbir şey değişmez, bu olursa değişir. Federasyon kulüplerin üzerinde bir kurumdur, futbolun en başındaki kurumdur. İngiltere, Fransa ve Almanya Federasyonu bunu hissettiriyor. İngiltere Futbol Federasyonu Arsenal gibi bir kulübe bir yıl transfer yapma yasağı koyuyorsa, TFF de bunu yapabilmeli. Ülkemizde bir şeylerin değişmesini istiyorsak tek yol budur. Başka türlü insanlar anlamayacak. Bu düzgün yoldan anlatılmaya çalışılıyor, bu kez de araya ikili ilişkiler giriyor.
Federasyon, yeni bir futbolcu temsilcileri yönetmeliği çıkartacak, bu çıkacak yönetmelikte çok dikkat etmeliler. Çünkü bu yönetmelikte korsan menajerlerin işlerini daha da kolaylaştıracak maddeler var. Türkiye’de menajerlik işinin daha çirkin ve daha karışık bir duruma gelmemesi için bu maddeler düzeltilmeli. ”
-Bu işi düzgün yapmaya çalışan kulüpler var mı?
“Fenerbahçe Kulübü, Mehmet Topuz olayından sonra bu işlere daha ciddi şeklide eğiliyor. Yöneticiler ile görüştüğüm zaman bir daha lisanssız bir menajerle görüşmeyeceklerini söylüyorlar. Bu konuya şöyle bir örnek veriyim. Nuri Şahin’in de 16-17 yaşlarındayken menajerliğini yaptım. O yıllarda Arsenal, Nuri’yi transfer etmek istedi. Menajerin ben olduğunu öğrendiler ve aradılar. Telefon açtıklarında ilk sözleri; ‘bize lütfen yetkini gönderebilir misin’ oldu. Ben de, tabii dedim ve yetkimi gönderdim. Beş dakika sonra geri aradılar ve onları İstanbul’a davet ettim.”
“NURİ ŞAHİN, ARSENAL’İN TEKLİFİNİN DEĞERİNİ ANLAMADI”
-Peki Nuri Şahin’in Arsenal’e transferi neden gerçekleşmedi?
“Arsenal’in ikinci başkanı David Dean İstanbul’a geldi ve Nuri ile ilgili anlaştık. Nuri ile ilgili Arsenal’le her konuda anlaştık. Nuri’nin Dortmund ile 1 yıllık mukavelesi kalmıştı, Dean; ‘siz yeniden sözleşme yenilemeyin, bonservisi neyse verip alacağız’ dedi. Ben de bunu Nuri’ye ilettim. Daha sonra Dortmund Kulübü, Nuri’yi görüşmeye çağırdı. Arsenal de bu sırada bizi Londra’ya sözleşme imzalamak için bekliyordu. Sonra Nuri yanıma geldi ve ‘Kazım Abi, ben Dortmund’da oynayacağım, Dortmund bana çok iyi teklif yaptı’ dedi. ‘Teklif nedir’ dedim, yanıt şu; ‘3 bin Avro aylık, 6 bin Avro maç başı’. Arsenal’in verdiği parayı biliyor musun dedim, ilk yıl 400 bin pound, ikinci yıl 500 bin pound, üçüncü yıl 600 bin pound ve dördüncü yıl 700 bin pound. Buna rağmen ‘ben Dortmund’da oynayacağım, Arsenal beni daha sonra transfer etsin’ dedi. Çok ikna etmeye çalıştım ama kararından dönmedi. Bunun üzerine David Deen’i aradım ve Nuri’nin düşüncelerini söyledim. Arsene Wenger ararsa belki fikirleri değişebilir dedim. Bunun üzerine David Deen de haklı olarak; ‘bizi istemeyen oyuncuyu biz hiç istemeyiz’ dedi ve bu transfer böylece kapandı. O sene de Nuri’nin yerine Dortmund’dan Rosicky’yi aldılar. Nuri hayatının fırsatını kaçırdı. Yakın zamanda da Nuri’nin bir arkadaşına ‘hayatımın fırsatını kaçırmışım’ dediğini duydum.
Nuri’yi o günlerde Chelsea de istemişti ancak biz Arsenal’de oynama şansı var diye oraya gitmesini istemiştik.”
“TREZEGUET PAHALI”
-Bitme noktasına getirip de sonuçlanmayan başka transferler oldu mu?
“Türkiye’de iyi ilişkilerim olduğunu İtalya’da biliyorlar. David Trezeguet’nin menajeri geçtiğimiz sezonun sonunda beni aradı ve Trezeguet’yi Türkiye’de üç büyüklerden birine yapabilir miyiz diye sordu. ‘Böyle bir imkanımız varsa bu transferi gerçekleştirmek isteriz’ dedi. Ancak bu transfer gerçekleşmedi, çünkü Trezeguet pahalı bir futbolcu, Juventus’tan 4,5 milyon Avro net para alıyor. Juventus da en az 8 milyon Avro bonservis bedeli istiyor.
“G.SARAY JADSON’U KABUL ETMEDİ”
Bir de 2005’te Mircea Lucescu’nun takımı Shakhtar Donetsk ile UEFA Kupası’nı kazanan ve son olarak da Sivassor’a penaltıdan bir gol atan Jadson’u çok uygun rakamlarla Atlético Paranaense’den Shakhtar’a gittiği sene Galatasaray’a önermiştim. Fakat Galatasaray Kulübü bu oyuncu ile ilgilenmedi ve bana göre ciddi bir hata yaptı. ”
-Kulüpler neden menajerlerden şikayet eder?
“Çünkü istedikleri bir iş olmadığı zaman sorumlusunu menajerler olarak görüyorlar. Tabii böyle olan durumlar da var. Bazı menajerler transfer dönemlerinde hata yapabiliyorlar. Bir takım kötü gittiği zaman en kolay yol olarak hoca gönderilir, transferde de başarısızlık olduğu zaman menajerlere suç yıkılıyor. İşler iyi gidince de menajerden iyisi olmuyor. Bu işin en kolay yolu.”
-Menajer ve kulüplerin diyalogları nasıl oluyor?
“Diyalog konusunda herkesin farklı bir tarzı vardır. Avrupa’da bir oyuncu ile çalışıyorsan, kulubü faks çekip bağlantı sağlıyorsun, eğer kulüptekileri tanıyorsan açar telefonda söylersiniz. Türkiye’de de benzer yollar var.”
-Menajerler konuşulduğu kadar fazla paralar kazanıyor mu?
“Konuşulduğu kadar kazanmıyorlar, istisnalar hariç. Büyük transferlerde, büyük paralar kazanılabilir. Örneğin 50 milyon Avro’luk bir transfer bedeli varsa, menajerin çok büyük rolü vardır diye düşünüyorum. Bu rakamların konuşulduğu bir ortamda menajerin bir kaç milyon avra kazanması normaldir.”
-İtalyan futbolunu yakından tanıyan bir isimsiniz. İtalyan futbolunun düşüşte olduğu fikrine katılıyor musunuz?
“Evet bu görüşe katılabilirim. Ama şunu da göz ardı etmemek lazım. İngiltere’de kulüplerin büyük sıkıntılar içinde olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Arap iş adamları İngiliz kulüplerine talip oluyorlar. İngiltere’nin para kaynaklarına ihtiyacı var, şu an çark böyle dönüyor ama bir yerden sonra gerileme başlayacaktır.”
“F.BAHÇE İSTESEYDİ BOROWSKİ’Yİ ALIRDI”
-Fenerbahçe’nin Bayern Münih’ten Lucio, Hamit ve Borowski için teklif yaptığı uzun süre manşetlerde yer aldı…
“Evet Aziz Yıldırım ile birlikte Almanya’ya gittik. Burada, Bayern Münih Kulübü ile bağlantıya geçtik. Öncelikle şunu söyleyeyim, Borowski hiç gündeme gelmedi. Bayern Münih, Borowski’yi tekilf etti, Fenerbahçe, Borowski’yi istemedi. Fenerbahçe, Borowski’yi isteseydi rahatlıkla alırdı.”
-Lucio ve Hamit için olaylar nasıl gelişti?
“Lucio belirli bir yaşta olan bir oyuncu, ona yatırım yapmak bana göre çok mantıklı değildi. Fenerbahçe teklifini yaptığı zaman da Inter devrede vardı. Inter varken de Fenerbahçe’ye gelmesi beklenmezdi. Ayrıca, Lucio için Fenerbahçe’nin de büyük ısrarı olmadı. Hamit konusunda belirli bir aşamaya gelindi ancak Hamit ile anlaşılamadı. Hamit’in Bayern Münih’te şansını sonuna kadar zorlama düşüncesi vardı. Bu düşüncede Hamit’in menajerinin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Hamit’in seneye sözleşmesi bitiyor.”
-Avrupa transfer piyasasını nasıl buldunuz?
“Çok önemli flaş transferlerin dışında, büyük bir hareket olmadı. Real Madrid, City, Juventus ve Ibrahimovic – Eto’o takası ile Bayern Münih’in Gomes transferi dışında önemli bir gelişme olmadı. Her kulüp bonservisi olmayan iyi oyuncu arıyor. Kulüpler ellerindeki yıldız oyuncuları da büyük parala satmanın derdinde. Bir oyuncuya yatırım yapacaklarsa ve gelecek görüyorlarsa ona para harcıyorlar.”
“MEHMET TOPUZ’UN BONSERVİSİ ANELKA’YA YAKIN”
-Türkiye transfer piyasasını nasıl buldunuz?
“Türkiye’de çok yüksek maliyetli, değerlerinin çok üzerinde transferler oldu. Örneğin Mehmet Topuz ve İsmail Köybaşı. O paralara Avrupa’dan çok önemli yıldızlar getirebilirsiniz. Ama sonuçta kulüpler bu paraları vermeye razıysa sorun yok. Anelka’nın bonservis bedeli 11 milyon Avro’ydu, Mehmet Topuz da bu paraya yakın bir paraya transfer oldu. Heralde başka bir şey söylemeye gerek yok.”
-Anelka ile hala görüşüyor musunuz? Türkiye hakkında neler söylüyor?
“İstanbul’da olmaktan dolayı çok memnundu, takımda bazı sorunları vardı, Brezilyalı oyuncularla sıkıntısı vardı. Bir de son Denizlispor maçında yedek kalmayı sorun yaptı. Başka hiç bir problemi yoktu. Türkiye günlerini güzel hatırlıyor. Çünkü Türkiye onun kariyerinde yeniden doğuş anlamı taşıyor. Anelka, Şampiyonlar Ligi’nde oynayabileceği için Fenerbahçe’yi seçmişti.”
-Anelka gibi bir yıldız Türkiye’ye gelir mi?
“Tabii ki gelir. Çünkü Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş Avrupa’daki büyük takımlar seviyesinde paralar ödüyorlar. Bu paralar ödendikçe Türkiye’ye yıldızlar gelir. Milan’ın ilk 11’inde oynayan ve üç ayrı takımla Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Seedorf bile Türkiye’ye gelirim diyorsa, Rijkaard geldiyse, herkes gelir.”
HAKAN ŞÜKÜR, VİERİ VE RONALDO…
-Türk oyuncular neden Avrupa’ya kolaylıkla gidemiyor?
“Türk oyuncuların en büyük sorunu pasaport. İngiltere’yi ayrı tutuyorum, çünkü İngiltere milli takım yüzdesine bakıyor. Diğer ülkelerde durum farklı ve futbolcularımız yabancı oyuncu statüsünde oynuyorlar. Bu konuda Federasyonumuzun girişimleri olabilir, en azından oyuncularımız için böyle özel bir hak tanınabilir. Emre ile Okan Inter’e transfer olduğunda ikisi de AB pasaportu statüsünde gittiler, İtalya sonra bunu değiştirdi. İtalya o zaman yabancılara kapılara açmıştı, kulüpler Avrupa Kupaları’nda başarısız olunca yabancılara kapılar kapandı.”
-Hakan Şükür’ün Inter’de beklenen performansı gösterememesinin nedeni neydi? Abartıldığı kadar yurt özlemi var mıydı?
“Ben buna katılmıyorum. Hakan Şükür, Inter’e geldiği zaman en iyi dönemiydi. Hatta Matteo Ferrari de o zaman Inter’de oynuyordu. Ferrari de Hakan’ın çok iyi bir oyuncu olduğunu söylüyor. Hakan Şükür’ün en büyük şanssızlığı Inter’in karışık dönemlerine denk gelmesiydi. Inter’in o dönemki forvetlerini sayalım Hakan Şükür, Vieri ve Ronaldo. Siz kimin biletini kesersiniz!”
“ÖNDER’İ LAZİO’YA VERECEKTİK”
-İtalya’dan Türk oyunculara teklif var mı?
“Önder Turacı, geçtiğimiz sezon Fenerbahçe ile sözleşmesini yenilemeden önce Lazio ile anlaşmış gibiydik, son anda Lazio daha çok atağa kalkan bir sağ bek istediğini söyledi ve bu transferden vazgeçti. Daha sonra Önder’in yerine İsviçre Milli Takımı’nın sağ beki Stephan Lichtsteiner ile anlaştılar.
Önder’den önce de Uğur Uçar’ı tavsiye etmiştik, o da sakatlandı ve olmadı.”
“RONALDO’YU ARADIM. BİZİM İÇİN İKİ GOL SÖZÜ VERDİ VE ATTI”
-Uzun yıllar İtalya’da kaldınız ve bir çok yıldız ile yakın ilişkileriniz oldu. Başınıza gelen en ilginç olay neydi?
“2002 Dünya Kupası’nda ilk maçta Brezilya’ya yenildik, ikinci maçta Kostarika ile berabere kaldık, son maçı kazanmamız lazımdı, ayrıca Brezilya’nın da Kostarika’yı yenmesi gerekiyordu. Milli Takım kafilesinde bulunuyordum ve herkes panik içindeydi. Ronaldo’yu arayabileceğimi söyledim, ‘Kore’deyiz Ronaldo’yu nasıl bulacaksın dediler’ Ben de numarası vardı, aradım ve önce hal hatır sorduk. Daha sonra Ronaldo bize yardımcı olman lazım, Inter’de birlikte oynadığın iki Türk arkadaşın da var ve ayrıca seninle yakın dostluğumuz var dedim. Ronaldo da grubu geçtiklerini, hocanın da yedeklerini oynatacağını söyledi ama sonra Scolari ile konuşacağını söyledi ve ‘beni oynatmasını isteyeceğim’ dedi. Ayrıca, Türkler için iki de gol sözü veriyorum dedi. Kostarika maçında iki gol attı ve biz de Çin’i yenerek gruptan çıktık. Türkiye’nin gruptan çıkmasında da biraz olsa payım varsa ne mutlu bana. Bu nedenle beni Federasyondakiler de çok severdi.”
-O dönemde Ronaldo’yu aramak, şu an Messi’yi aramak gibi bir durum. Ronaldo nasıl bir insandı?
“Mükemmel bir insandı, çok mütevazı biriydi. Inter’de PAF takımdan çocuklar A takımla antrenmana çıkardı, çocukların yanına giderdi ve onların da rahat etmesi için konuşurdu. Sakatlıklar en büyük sıkıntısı oldu. Her Brezilyalı gibi eğlenmeyi ve gezmeyi de severdi.”
-Böyle ilginç bir anınız daha var mı?
“Dubai’de Juventus – Dünya Karması maçı vardı, Alpay ve Bülent Korkmaz’ı oraya götürmüştüm. İlhan Mansız’ı çok istemişlerdi onu da götürecektik ancak baştan gelmeyeceğini söyledi, son gün gelmek istediğini söyledi ama olmadı. Çünkü İlhan maçın oynanacağı gün kendisi için bir jet gönderilmesini istedi ama bu teklifi tabii ki kabul edilmedi.”
0 comments