Genel

Eski Fenerbahçeli futbolcu ve teknik direktör Oğuz Çetin, Hilmi Sever’e konuştu. Çetin, Türkiye Futbol Direktörü Terim’in birlikte çalıştığı kişilerin önünü açmadığını, Mustafa Denizli’nin ise tam tersi bir tarzı olduğunu söyledi.

Oğuz Çetin, geçen yıl yardımcı antrenör olduğu Azeri ekibi Hazar Lenkeran’da, Mustafa Denizli’nin ayrılmasının ardından teknik direktörlüğe getirildi.

Çetin yönetimindeki Lenkeran, yeni sezon hazırlıklarının ilk etabını Erzurum’da geçirdi.

Fenerbahçe’nin unutulmaz eski futbolcularından olan, 52 yaşındaki teknik adam, röportajımızın ilk bölümünde, birlikte çalıştığı teknik direktörler Fatih Terim ve Mustafa Denizli ile ilgili tespitlerde bulundu.

Mustafa Denizli’nin Hazar Lenkeran’dan ayrılışında karışık bir süreç yaşandı. O dönem neler oldu?
Mustafa Hoca, kulüp yöneticileri ile yaptığı toplantılarda kendisinin genel direktör benim de teknik direktör olmam yönünde görüş bildirdi. Ben de çok memnun olduğumu söyledim. Daha sonraki görüşmelerde ise kulüpten ayrılmaya karar verdi. Yoksa birlikteliğimiz devam edecekti. Altı aylık süreçte, birlikte çok ciddi bir çalışma yaptık. Daha sonraki süreçte kendisinin bana yaklaşımı ve bir yolu açıyor olması benim için çok önemli. Bu nedenle kendisine sonsuz teşekkür ediyorum. Mustafa Hoca’nın Türk futbolu üzerinde farklı bir misyonu var. 10-15 sene önceki Mustafa Hoca da değil. Çok farklı. Ne yapabilirim, nereye bir yol açabilirim, kime ne faydam olur gibi düşüncelere sahip, önemli bir futbol adamı. O konuda bana da çok önemli desteği ve yönlendirmesi oldu. Bugün bu görevde olmam Mustafa Hoca’nın kulüp yöneticileri ile yaptığı toplantıların ve konuşmaların neticesidir.

Türk futbolu böyle bir futbol adamından yeterince faydalanıyor mu?
Türk futbolu kimden faydalanmış ki? Kimseden faydalanmıyor. Çünkü Türk futbolunu, futboldan gelenler yönetmiyor. O yüzden bir kaos var. Tabii yöneten yönetsin ama belirli alanlarda Mustafa Hoca gibi adamlar etkin olmalı. Yol haritasını çizen kişiler olmalı. Tabii karakterler de farklı, Mustafa Hoca için bunu doğrudan söylerken bir diğer hoca için bunu söylemekte zorlanıyorum. Biri için kişisel menfaatler çok önemliyken diğeri için Türk futbolu çok önemli. Bu nedenle bu ayrımları net ortaya koymak lazım. Mustafa Hoca adına bunu söylüyorum, bunu söyleyebileceğim bir ikinci kişi yok.

Bir başka marka teknik adam Fatih Terim ile de milli takımda birlikte çalıştınız…
İkisi çok farklı karakterler, futbola bakışları çok farklı. Bu tip çalışmalarda olumlu olumsuz her şeyi görebiliyorsunuz.

Bu konu açılmışken şunu rahatlıkla söyleyebilirim; 2005’te milli takım kariyerime bir amaç için başladım. Fatih Terim, çevresindeki üç-beş kişi ve benimle birlikte diğer genç teknik adam arkadaşlarım bu yola, Fatih Terim sonrasında milli takıma ben ya da bir başka arkadaşım geçiş yapsın diye girdik. Fatih Terim ayrıldıktan iki ay sonra Hiddink konusu oldu. Hiddink ile çalışmamın sebebi de buydu. Hiddink sonrası göreve gelelim diye. Çünkü yedi yıllık bir kurumsal hafızaya sahiptim, 80 kez milli maçlarda aktif görev aldım, futbolculuk kariyerimi söylemiyorum bile. Bunların ülke tarafından değerlendirilmesi ve engellenmemesi lazım.

Dünyada bu yolda giden birçok ülke var ama bizde maalesef buna izin vermiyorlar. Buna izin vermeyen yalnızca sistem değil, bu işin içinde direkt yer alan kişiler. Yani bu yolu açacak kişiler. Birine destek vermek zorundalar. Fatih Terim önümüzü açmadı. Hep bana hep bana olmaz. Bunu yapmıyorlar, Mustafa Hoca’yı o konuda ayırıyorum. O daha farklı bir bakış açısında. Artık hep kişisel menfaatle yola devam edildiğinden futbolun gelişiminde zorlanıyoruz. Kimseye karşı olduğum ya da ben o göreve gelemediğim için değil. Fatih Terim sonrası, Hiddink sonrası, Abdullah Avcı sonrası niye bir Aykut, niye bir Ertuğrul, Tolunay, Şifo, genç ve daha enerjik bir isim göreve gelmiyor? Ülkenin elit antrenör sayısını niye artırmıyoruz? Bu sayı ikide, üçte mi kalmalı? Hep olay bunların etrafında mı dönmeli? Fatih Terim geldi başarılı oldu gitti, geldi başarısız oldu gitti, şimdi yine geldi. Bu elit sayıyı artırmamız lazım. Bu sayı artarsa ülke futbolu belirli noktalara gelebilir.

Fatih Terim daha önce yaptığı açıklamalarda bu görevde kalıcı olmadığını ve yeni teknik direktörler yetişmesi için çaba göstereceğini ifade ediyordu…
Söylemlerle icraatlar bir değil ki. 1987-88 sezonunda Derwall geldi, birtakım yatırımlar yaptı ve arkasından yardımcısı Mustafa Denizli göreve başladı. Daha önemlisi 1990’da Piontek geldiğinde yardımcılığını Fatih Hoca yapıyordu. Bence milli takım tarihinin en başarısız dönemi, dolayısıyla en başarısız yardımcı antrenörüydü. Kariyerinde önemli başarılar yokken milli takımın başına getirildi. Biz de zaten oyuncular olarak sahip çıktık, birlikteliğimizi ortaya koyduk, başarıları birlikte elde ettik. Ne oldu, ne değişti? Biz yardımcı antrenörler olarak play-off’lar oynadık, Avrupa şampiyonasına gittik, Avrupa üçüncüsü olduk. Göreve gelmek için ne olması gerekiyor? Tarihin en başarılı antrenörüyle birlikte çalışıyorsun, ondan sonra başa geçmek için ne olmalı, ne gibi şartlar gerekiyor? Ben sadece kendi adıma konuşmuyorum, o dönemdeki tüm arkadaşlarım adına söylüyorum.

Çok iyi hatırlıyorum, Bursa’da ve İstanbul’daki basın toplantısında iki defa Fatih Terim’e soruldu; ‘İlk geldiğinizdeki söyleminiz, benden sonra mutlaka buraya birileri gelecek, ben getireceğim demiştiniz. Bu konuda neler yapıyorsunuz?’ Ancak bu soruya cevap bile gelmedi. Onun için röportajın başında o ayrımı yaptım. Kişisel menfaatini çok önde tutan kişilerden bunu beklemek zaten mümkün değil. Ama ülke menfaati ve ülke futbolu adına hareket eden Mustafa Denizli’den bunu her zaman beklemek lazım. O ne kadar yetkin olursa o kadar bu yolları açar.

Fatih Terim’in göreve geldiği üç dönemdir yapılanıyoruz. Devrim, devrim… Birde olmadı, ikide olmadı, üçte mi olacak şimdi? Üçte olmadı, dörtte mi olacak?

Bu konuda çok tecrübeli olduğum için şunu da söyleyebilirim: Türkiye Futbol Federasyonu’nun yönetiliş şeklinde birtakım şeylerin radikal biçimde değişmesi gerekiyor. Bugüne kadar TFF tarafından A Milli Takım’ın başına getirilen teknik direktör her şeyin sorumlusu yapılıyor. Bu kesinlikle Türk futbolunun en büyük yanlışıdır. Türk futbolu ile ilgili bütün kararları her zaman federasyon, kurumsal olarak kendi adına vermeli, kendi yapılanmasını kendisi yapmalı, milli takım hocasına da şunu söylemeli: “Sen bizim için yarışmak zorundasın, A Milli Takım ekibini yapabilirsin, bizi ilk şampiyonaya götür. Engin birikimin ve tecrübelerinden faydalanmak isteriz.”

Eğitim, genç milli takımlar, futbol federasyonu adına verilen tüm kararlar TFF’nin kendi kurumsal yapısı içinde verilmelidir. Buna geçilmediği sürece her zaman gelen teknik direktörün ağzına bakılıp her şey onun aldığı kararlar doğrultusunda yapılırsa, bu bir-iki yıl sürer. Her antrenör değişiminde yıkıp baştan başlarsın. TFF’nin milli takım ile ilgili en büyük sloganı ne; ‘Yapılanıyoruz’. Ben bildim bileli bu yapılanma bitmiyor. Yapılanmayı kendin yaparsan biter. Dışarıdan gelen kişi senin yalnızca yarışmacı hocandır. O seni yalnızca turnuvalara götürür ve başarı kovalar. Etkin olan federasyonun kurumsal yapısı, orada çalışan profesyonellerdir. Bütün her şey federasyonun kontrolü altında olmalıdır. Maalesef bizde gelen antrenörün ağzına bakılır; “Ben şunla çalışamam, o gitsin, bu gelsin, o değişsin, bu kalsın…” Böyle hiçbir şey olmaz. En güzel örneği de Fatih Terim’in üçüncü dönemidir. Üç dönemdir yapılanıyoruz. Devrim, devrim… Birde olmadı, ikide olmadı, üçte mi olacak şimdi? Üçte olmadı, dörtte mi olacak? Almanya, Belçika ve İspanya futbolu nasıl yükseldi? Bir sistem kuruldu ve o sistem disiplinli bir şekilde yıllarca işletildi. Bir-iki isme bel bağlanmadı.

oguzcetin

Galatasaray, Mancini’nin yerine bir başka İtalyan teknik adamı, Prandelli’yi getirdi. Size göre doğru bir karar mıydı?
Bunlar günlük başarılarla ayakta kalabilmek için atılan hamleler. Yoksa bunun bir geleceği yok, geleceği yönelik bir hamle değil. İlk amaç camiada ve spor kamuoyunda ses getirmek. Ondan sonra bakacaklar, oluyor mu olmuyor mu, diye. Gelen isim çok değerli bir isim ama bu isimler hep bir sistemin insanları. Hayatları boyunca bir düzenin içinde, işlerini dört dörtlük yapmaya çalışan düzgün insanlar. Ama Türkiye’de ne olacak; yönetici, taraftar, oyuncu ilişkisi, kamuoyu baskısı… Türkiye yabancılar için farklı bir dünya. Türk futbol kültürü, dünyanın hiçbir yerinde olmadığı için buraya gelen herkes için yabancı bir ortam. Kişileri seçerken, çok yönlü ve esnek düşünce yapısına sahip insanları tercih etmekte fayda var.

Mustafa Denizli’nin adı da Galatasaray ile birlikte anılmıştı. Mustafa Denizli göreve gelseydi başarılı olur muydu?
Kesinlikle olurdu. Her şeyden önce Galatasaray’ın içinde bulunduğu durumu çok iyi organize ederdi. Sorunları çok iyi analiz edip onları küçültebilecek, dikkatleri farklı yönlere çekebilecek, çok önemli bir karakter. Çünkü her şeyi iyi biliyor. Galatasaray’ın sorunu yalnızca iyi futbol oynamak değil ki. Daha büyük sorunu, futbolun çevresi. O çevreyi organize etmek adına Mustafa Hoca bir numaradır. Mustafa Hoca sorunları hemen çözmeye koyulur, gelecek sorunları da görerek tedbirini alır, teknik anlamda da çok iyi bir ekip oluşturur. Galatasaray camiasında çok değerli insanlar var. Türkiye’de yapılmamış olan bir şeyi yapabilirdi. Hem teknik direktör, hem genel direkörlük görevini yürütebilirdi.

Peki şu an, Prandelli görevdeyken, sportif direktörlük teklifi gelse Denizli kabul eder mi?
Olmaz. Önce Mustafa Hoca ile anlaşılsa, teknik direktörü o seçseydi sorun olmazdı. Artık o kişinin Mustafa Hoca’yı, Mustafa Hoca’nın da onu benimsemesi zor olur. Kulüp menfaati için en baştan her şey konuşulsaydı, iki önemli isim Galatasaray’ın menfaati için çalışabilirdi. Brezilya’da bunun örneğini gördük. Scolari ve Parreira, Dünya Kupası’nda ülke menfaati için birlikte görev aldı. Ama bu bizim ülkemizde mümkün değil. Egoların tavan yaptığı bir ülkede böyle bir şey mümkün değil.

-Hazar Lenkeran kadrosunda çok farklı ülkelerden futbolcular var. Türkiye’den transfer yapmayı düşünüyor musunuz?
Açıkçası Türk oyuncu transfer etmemiz pek mantıklı olmuyor. Bu konuda şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; Türkiye 1. Lig’de bile oynayan futbolcuların kazandıkları paralar az değil. Azerbaycan Ligi’ne eşdeğer gözüküyor. Ayrıca Türk oyuncuları, Azerbaycan’da yabancı statüsünde. Bu nedenle bizim yurtdışından alacağımız oyuncunun kalitesiyle, Türkiye liglerinden alacağımız oyuncunun kalitesi arasında, yabancı oyuncular yönünde daha fazla artılar oluyor. Azerbaycan’da Türk oyuncular için Azeri statüsünde oynama hakkı verilirse belki o zaman düşünülebilir. Çünkü aynı paralarda yabancı oyuncunun kalitesi, Türk futbolcusuna göre daha yüksek oluyor.

-Türk futbolcuların Türkiye’de kazandığı paralar Avrupa’ya gitmelerine de engel oluyor. Avrupa’da bu rakamları alamadıkları için gitmek istemiyorlar…
Türk futbolunun gelişimi için ilk şart futbolcuların kazandığı paralar azaltılmalı. Rakamlar gerçek seviyesine inmeli. Gerçek rakamlara inildiği zaman Türk oyuncular yurtdışında da benzer rakamları verecek kulüplerde oynama hedefini koyabilirler. Türkiye’de bu paraları aldıkları müddetçe yurtdışında daha az paraya, daha fazla profesyonel olma mecburiyetine girmezler. Niye girsinler!

Futbol pastası çok büyüdü. Bu pastayı daha da büyütmek için her şey mübah oldu. Kimse sahada ne oynandığına, futbolun ruhuna bakmıyor. Şiddet, kavga ve dövüşle rant büyütülüyor.

-Türkiye’de yabancı sınırlaması olduğu sürece bu rakamlar gerçek seviyesine inebilir mi?
Bu iç içe geçmiş bir konu. Kesin çözüme gitmek için birkaç seneyi gözden çıkarmak lazım. Öncelikle futbol kafamızı değiştirmezsek, ne yaparsak yapalım fayda etmez. Popülist kültürden kurtulmadığımız, günlük başarının peşinde koştuğumuz ve başarı için her şey mübah olduğu sürece, istediğiniz şeyi değiştirin olmaz. Her şey çok kolay tüketilmemeli. Üç-beş yıllık planlar ortaya koyulmalı.

Örneğin Salih’e yatırım yapıyorsun, alıyorsun. Aldığın gün aynı bölgeye üç yabancı daha alıyorsun. Toplamda yedi kişi aynı mevki için kadroda oluyor, Salih o takımda nasıl oynayacak? Planlı, sistemli bir proje yok. Hiçbir Türk kulübünde yok. Yabancıyı azaltmakla çoğaltmak çare değil.

-Kulüplerin her konuda ve hatta saha dışında sert bir şekilde mücadeleleri sürürken, üç-beş yıllık projeler, yapılanmalar hayal gibi gözükmüyor mu?
Artık ipin ucu kaçtı. Futbol pastası çok büyüdü. Bu pastayı daha da büyütmek için her şey mübah oldu. İş şiddete dönüştü. Kimse sahada ne oynandığına, futbolun ruhuna bakmıyor. Şiddet, kavga ve dövüşle rant büyütülüyor. Bunu kimlerin yaptığı da ortada. Bu zihniyet değişmeden, ne değişebilir! Bu tablo yönlendirenlerin çıkarına olduğu için değişmiyor.

-Fenerbahçe geçtiğimiz sezonu rahat bir şekilde şampiyon olarak tamamladı. Size göre Fenerbahçe’nin avantajı neydi?
Son yıllarda şampiyon olan her kulübün en büyük avantajı ortada rakip olmaması. Dolayısıyla biraz istikrar gösterirsen şampiyon oluyorsun. Kaldı ki Fenerbahçe iyi bir kadroya sahip, Avrupa’da da yoktu. Yaşanılan futbol dışı olaylar da Fenerbahçe’ye artı motivasyon olarak döndü.

-Bilic, Prandelli, Ersun Yanal ve Halilhodzic. Bu dört teknik adama baktığınız zaman gelecek sezon şampiyonluk yarışında hangi takımı önde görüyorsunuz?
Gelecek sezon şampiyonluk yarışında öne çıkan takım yine Fenerbahçe. Çünkü ne olduğu belli, geçen sene yaptığı, hocası, oyuncuları belli. Galatasaray’a çok önemli bir hoca geldi ama ne olacağı belirsiz. Geçen sene Galatasaray takım olamadı. Futbolcular kopuk kopuk oynadı. Fenerbahçe’deyse birliktelik üst düzeydeydi. Galatasaray’da soru işaretleri var. Beşiktaş ise ışıldamıyor. Buna da belki kendileri izin vermiyor küçülerek. Haklı olarak transfer maliyetlerini düşürseler de yine de bir ışıldama olması gerekiyor. Genç bir kadroya sahipler, yetenekli ve dinamik bir kadro. Takımın böyle sönük kalması sahaya da yansıyor. Fenerbahçe durduğu yerde ışıldar, biraz hareketlenirse tamamen ışıldar. Galatasaray bunu geçen senelerde yıldız transferler yaparak elde etti. Beşiktaş’ın varolan kadrosuna biraz ışıltı vermek lazım, içe kapanık duruyorlar.

Trabzonspor’un sorunu kendi içinde. İç dinamiğindeki sorunlar büyümesini engelliyor. İki-üç yıllık plan yapamıyorlar. Her hamleleri büyük değişim gerektiriyor. Halilhodzic inşallah uzun süreli olur da Trabzonspor bir yerden bir yere gelir. Trabzonspor güçlü ama istikrarsız bir takım.

-Fenerbahçe altyapısında oyuncu yetişir mi?
Bunun için istikrarlı çalışma gerekiyor. Bizde mevki çalışması yok. Oyuncunun mevki seçimini doğru yapmak lazım. 1.50 boyundasın, Fenerbahçe altyapısında sağ bek olarak oynuyorsun, A takıma çıkma şansın yok. Oyuncunun fiziğini, yeteneklerini doğru yönlendirip, doğru mevkiler seçmek lazım. Hiçbir zaman 1.50-55 boyunda biri Fenerbahçe’nin sağ beki olamaz, olmamalı. A takımda bir kez oynatıyorsun, havayı veriyorsun, sonra kimse ortada yok.

Örneğin, Roma’ya transfer olan Salih Uçan’ı Fenerbahçe’de önde oynatıyorlardı. Bana göre Salih’in en iyi oynayacağı yer defansif orta sahadır. Bilinçli bir çalışma yapmadığımız için hep yanlış kararlar veriliyor. ‘Salih Uçan, Türkiye’nin 10 numarası. Çok teknik, alır, gider’ diyorlar, o bölgede hiçbir şey yapamaz. Çünkü o dinamikliğe ve çabukluğa sahip değil. O bölgede kalırsa, sıradan bir futbolcu olur.

-Roma, Salih’i iki yıl sonra alırsa toplam 15 milyon euro ödeyecek…
Bu Salih için büyük bir şans. Büyük bir yatırım, umarım Roma’da kalır. Salih’te yetenek, futbol zekası, teknik her şey var. Olmayan fiziksel özellikler. Çabuklaşması, dinamikleşmesi ve adımlarının küçülmesi lazım. Patlayıcı gücünün artması ve taktik bilgisinin gelişmesi gerekiyor. Eğer bu gelişimleri sağlarsa dünya çapında bir futbolcu ortaya çıkar. Ronaldo 10 sene önce yalnızca belirli özellikleri olan bir futbolcuydu, Manchester’a gitti, gelişimini sürdürdü ve süperstar oldu.

-Peki bu kadar yüksek potansiyeli olan bir Türk futbolcu Fenerbahçe’de nasıl oynayamaz?
Oynayamaz değil, oynatmıyorlar. Çocuğun üzerine özel bir çalışma yoktu ki. Önce onun bölgesindeki bazı futbolcuları göndermek gerek. Çünkü zorlu bir gün geldiği zaman, kafanı çevirip bakınca o tecrübelileri kullanırsın. Salih’i bir yere getirmek istiyorsan, o mevkiyi boşalt, sürekli oynasın. Birkaç maç zorluk çekersin ama sonra kazanırsın. Roma, Salih’e sabır gösterir ama Fenerbahçe göstermez. Olayın özeti bu.

Azerbaycan futbolu tamamen teşvik ile yürüyor. Kulüplerin yayın ve benzeri gelirleri yok. Devlet başkanı, devlet kurumları, federasyon ve önemli iş adamlarının katkılarıyla futbol ayakta kalıyor. Futbolun kendi ürettiği geliri yok.

-Mustafa Denizli’den sonra Hazar Lenkeran’ın başına geçtiniz. Hedefleriniz neler?
Geçen sene Mustafa Hoca ile takıma geldiğimizde, ligde hedeften uzaklaşılmıştı. Yalnızca kupa hedefi vardı. Yarı finalde kupadan da elendik. Hazar Lenkeran iki-üç yıldır camiasını mutlu edemeyen bir görüntü çiziyor. Azerbaycan’da Hazar Lenkeran Rayonu, çok özel bir bölge. Ligdeki 10 takım içinde taraftar potansiyeli en fazla olan kulübüz. Başarılı günlerde 15 bin kişilik stat doluyor. Burada göreve başlayınca lig ve kupayı kazanıp Avrupa’ya gitmek doğal olarak hedefiniz oluyor. Hedeflerinden uzak kalan Lenkeran’ı bu hedeflerine ulaştırmak en büyük arzum.

-Hazar Lenkeran’da bu hedeflere oynayabilecek yapılanma ve maddi güç mevcut mu?
Azerbaycan futbolu tamamen teşvikle yürüyor. Kulüplerin yayın ve benzeri gelirleri yok. Devlet başkanı, devlet kurumları, federasyon ve önemli işadamlarının katkılarıyla futbol ayakta kalıyor. Futbolun kendi ürettiği geliri yok. Ancak futbolun gelişimi için devlet kurumları gerekli adımları atmaya başladı.

Yanlış bilmiyorsam ligdeki 10 takım içinde taraftarına bilet satabilen tek takım biziz. Genellikle maça gelen taraftarlardan bilet parası talep edilmiyor. Azerbaycan gelişimini sürdüren bir ülke. Futbol konusunda özellikle Türkiye’yi takip eden bir toplum. Azerbaycan Ligi zorlu bir lig. Çok kaliteli yabancı futbolcuları barındırıyor. Türkiye 1. Ligi ne kadar zorsa, Azerbaycan Ligi de onun seviyesinde. Üç-dört takımımız, Süper Lig’deki takımların kalitesine sahip. Azerbaycan futbolunu küçümsememek gerekiyor.

-Azerbaycan zengin bir ülke. Ligde kaliteli oyuncular olduğunu söylediniz ama sizin takımınıza baktığımız zaman ismi ön plana çıkan bir futbolcu göremiyoruz. Takıma bu doğrultuda transferler yapmayı düşünüyor musunuz?
Taşlar yerine oturmadan böyle bir ilgi kaynağı lig olması zor. Yıldız bir ismi takımın içine sokup, bölgenin ilgisini çoğaltmak önemli bir hamle ama bizim önce takım standartlarını oturtmamız ve devamlılık içine girmemiz gerekiyor. Önce ihtiyaca yönelik hamleler yapmamız gerekiyor.

Geçtiğimiz sezon sahada dört Azeri oyuncunun olması ve bunlardan birinin de 21 yaş altı olması gerekiyordu, bu bizi çok zorladı. Çünkü Azeri oyuncu sayımız azdı. Bu seneyse sahada beş Azeri oyuncu bulundurmamız zorunlu. Birinin de 23 yaş altı olması gerekiyor. Bu tip dayatmalar futbolun gelişimini sekteye uğratıyor. Zorla bazı oyuncuyu oynatmak durumunda kalıyoruz. Bu sezon transferdeki yatırımlarımızı Azerbaycan’ın önde gelen oyuncularına yönelik yapıyoruz. Özellikle rakiplerimizde ve milli takımda oynayan futbolcuları kadromuza katmaya çalışıyoruz.

-Lenkeran başkent Bakü’den uzak bir bölge. Bunun handikaplarını yaşıyor musunuz?
Lenkeran, İran sınırına yakın bir bölge. Sosyal yaşantı çok farklı. Bu anlamda sıkıntılarımız var. Şehir içinde oyuncuların vakit geçireceği ortam fazla yok. Diğer takımlardan farklı olarak, futbolun gereklerinden önce, sosyal yaşantı ve psikolojik anlamda oyuncularımızın sorunlarını çözmek bizim önceliğimiz.

Lenkeran çok verimli bir bölge, her şey organik yetişiyor, yeşillik içindeyiz. Futbolcularımızın keyif alarak işlerini yapmaları için planlarımızı yapıyoruz.

-Türkiye’de Anadolu kulüplerinin yaşadığı sıkıntılara benziyor…
Evet çok benzer bir sıkıntı. Kulübümüzün bu eksiyi gidermek için en büyük fedakarlığı maddi yönden oluyor. Bizim oyuncularımız diğer kulüplere göre daha fazla para kazanıyor.

Arda Turan’ın menajeri Ahmet Bulut, Arda’yı dünyada yalnızca 5-6 kulübün alabileceğini söyledi.

2000’de Ağrıspor’da profesyonel futbol hayatına son veren Ahmet Bulut, Türk futbolunun en ünlü menajeri. 2001’de başladığı menajerlikte ilk transferlerini Galatasaray’dan arkadaşları Emre Belözoğlu ve Okan Buruk’u Inter’e götürerek yaptı, Fatih Akyel’in Mallorca’ya transferinde de onun imzası vardı.

Başarısının sırrını iyi bağlantılarına ve insanlara verdiği güvene bağlayan Bulut, Türkiye’den Avrupa’ya en yüksek bonservis bedeli ile transfer olan Arda Turan’ın da menajeri. Emre Belözoğlu ve Gökhan Töre’nin yanı sıra 40’ın üzerinde yerli futbolcu ile çalışıyor. Quaresma, Fernandes ve Almeida gibi yıldızların Türkiye’ye gelmesinde başrolü oynadı.

44 yaşındaki Bulut, Cristiano Ronaldo ve Jose Mourinho’nun da menajerliğini yapan Jorge Mendes ile birlikte çalışıyor.

Atletico Madrid’in Galatasaray’dan üç yıl önce 12 milyon euroya transfer ettiği Arda Turan’ın gelecek planları ile ilgili konuşan Bulut, Atletico ile 2017’ye kadar sözleşmesi bulunan yıldız futbolcu ile ilgili Avrupa’nın büyük kulüplerinin bilgi aldığını belirtti. Serbest kalma fiyatı 41 milyon euro olan Arda’nın transferiyle ilgili Mayıs ayında karar verebileceklerini söyleyen Bulut, futbolcunun Türkiye’ye dönmesinin ise söz konusu olmadığını vurguladı.

Beşiktaş’ta bu sezon iyi bir çıkış yapan Gökhan Töre’nin de Siyah Beyazlı takımda kalmak istediğini söyleyen Bulut, Rubin Kazan ile yakında bonservis görüşmelerine başlayabileceklerini sözlerine ekledi.

Bulut, gündemdeki konular ve menajerlik hayatı ile ilgili Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı.

Gökhan Töre Beşiktaş’ın en önemli isimlerinden biri haline geldi. Bonservisi Rubin Kazan’da olan Gökhan Töre, sezon sonunda Beşiktaş’ta kalacak mı?
Ahmet Bulut:
Bizim niyetimiz Gökhan’ın Beşiktaş’ta kalması. Çünkü Gökhan altı ay top oynamamıştı, Beşiktaş ona şans verdi. Gökhan da bunu iyi değerlendirdi. Beşiktaş ondan memnun, kalmasını istiyorlar. Umarım yakında Rubin Kazan ile görüşmelere başlarız. Satın alma opsiyonu 7,5 milyon euro, bu rakamı düşürmek için uğraşırız. Sonuçta Beşiktaş’ın parası ülkemizin parası. Neden o kadar para Rusya’ya gitsin!

Arda Turan’dan sonra Avrupa’ya transfer olan önemli bir ismimiz olmadı. Türkiye’den Avrupa’ya yeni isimler gidebilir mi?
Bence gidebilir. Bizim sıkıntımız, örneğin bir kulüp Galatasaray ve Fenerbahçe bir oyuncusunu Avrupa’ya satmak istediği zaman astronomik rakamlar istiyor. Düşünceleri; biz Türkiye’nin en büyük kulübüyüz, büyük bir camiayı temsil ediyoruz. 25 milyon taraftarımız var. Futbolcunun önünü açalım diyemiyorlar.

Türkiye’de Avrupa’ya transfer olma potansiyeli gördüğünüz isimler var mı?
Fenerbahçeli Alper Potuk. Yaşı 28-29’a gelmesine rağmen Burak Yılmaz’da da o potansiyel var. Sonuçta her sene gollerini atmaya devam ediyor.

Quaresma, Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra Galatasaray ile bir görüşmeniz oldu mu?
Quaresma ile bir süre ayrılmıştık. O dönemde Galatasaray ile görüşme yapıp yapmadığını bilmiyorum. Daha sonra yeniden çalışmaya başladık, Dubai ve Porto’ya transferini de biz yaptık ama bizim Galatasaray ile bir görüşmemiz olmadı.

Batuhan Karadeniz’in menajerliğini de yapıyorsunuz. Batuhan’la çalışmak zor mu?
Batuhan ile altı yıldır çalışıyoruz. Batuhan çok kolay bir çocuk değil. İnsan olarak çok iyi bir insan. Çok hataları oldu. Elazığspor artık Batuhan’ın son şansı. O da son şansı olduğunun ilk defa farkında. Kafası daha 15-16 yaşındaki bir çocuk gibi. Kırılıyor, küsüyor, kulüpten soğuyor, bırakıyor. Ama bu kez farklı olacak.

Sizce Türkiye’de yılın en başarılı transferi kim?
Gökhan Töre. Çünkü kimse ondan bu çıkışı beklemiyordu.

Türkiye’de menajerlik

Jorge Mendes ile nasıl tanıştınız?
Mendes ile tanışmamız, 4-5 yıl önce oldu. Quaresma’nın Beşiktaş’a transferi sırasında daha yoğun bir iletişim içine girdik. O günden bu yana yoğun bir iş birliğimiz var. Mendes’in bana söylediği bir söz var ‘Dünyada tek bir menajerle iş yaparım, o da sensin.’ Bu benim için onur. Bir sürü menajer onu tanıyor ama tanımakla, çalışmak farklı bir şey.

Jorge Mendes’in gücü nereden geliyor?
Çünkü dünyanın en iyi futbolcuları ve hocalarını temsil ediyor. O da büyük bir güven oluşturdu. Zirvede kalmak kolay bir şey değil. Sizi oradan indirmek isteyen çok fazla insan var. Dedikodu ve tuzaklar kuruyorlar.

Mendes’in menajerliğini yaptığı Mourinho ve Ronaldo nasıl insanlar? Dışarıdan ikisi de çok kibirli gözüküyor?
Mourinho ile yakın bir ilişkim var. Londra’ya sürekli Mendes ile beraber gidiyoruz. Galatasaray maçı için de geldikleri zaman kampta ziyaret ettim. Mourinho lider bir insan. Çok sağlam bir karakteri var. Mourinho da Ronaldo da cana yakınlar, dışarıdan göründüğü gibi sert değiller. İkisinin de bir diğer ortak noktası çalışkan olmaları.

Anadolu’da başkanlar, kulübün parasını kendi parası gibi parayı harcıyor. Beş tane transfer yapmışlar sorun değil, gönderelim bir beş tane daha yapalım diyorlar. Sonra bir bakıyorsun küme düşmüşsün. 20 trilyon borç birikmiş.

Mourinho’yu bir gün Türkiye’de görebilir miyiz?
Belli olmaz. Mourinho her ülkeye gidip Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak istiyor. 3-4 yıl sonra herşey olabilir. Çünkü İstanbul çok farklı ve güzel bir şehir. Burada her hoca çalışmak ister.

Bir futbolcunun menajerliğini nasıl alıyorsunuz?
Bu insanın yeteneğiyle ilgili. 13 yıldır bu işi yapıyorum, futbolcular benim nasıl biri olduğumu biliyorlar. Tamamen güven üzerine kurulu bir işim var.

Kulüpler ile iletişime nasıl geçiyorsunuz? Kimlerle görüşüyorsunuz?
Türkiye’de genellikle başkanlar ile görüşüyoruz. Üç büyük kulüpte sportif direktörler var, diğer kulüpler de yavaş yavaş bu sisteme dönüyor. Zaten en doğrusu da bu.

Türkiye’de menajerlik sisteminin en büyük sorunu nedir?
İlk sorun lisanssız menajerler. Kulüplerin bu isimlerle iş yapması büyük hata. Bu nedenle Türkiye’de futbol menajeri dediğin zaman kötü bir imaj çiziliyor. Bu insanlar futbolcunun kariyer planlaması ve hayatını hiçbir şekilde düşünmüyor.

Kulüpler neden sürekli olarak menajerlerden şikayet ederler? ‘Menajerin oyununa geldik’ sözü artık klişe haline geldi…
Ben menajerde suç görmüyorum. Kulüplerdeki yönetici buna müsaade ediyorsa, onun sorumlu tutulması gerekiyor. Bir menajer, bir futbolcuyu zorla hiçbir kulübe götüremez. Ayrıca tüm menajerleri de bir kefeye koyamazsınız. Her işin iyisi ve kötüsü vardır. Türkiye’de çok çok kötü yöneticiler var.

Herkes menajer olmak istiyor, kurslar açılıyor, sınavlar yapılıyor. Menajerliği bu kadar cazip kılan nedir?
İnsanlar ‘ben çok adam tanıyorum, şu yöneticiyi tanıyorum, ben de bu işi yapıp hızlı bir şekilde para kazanırım’ diye düşünüyor. İşin öyle yürümediğini, işin içine girince farkediyorlar.

Menajerler konuşulduğu kadar çok para kazanıyor mu?
İyi futbolcularınız varsa doğal olarak iyi para kazanabilirsiniz. Bir futbolcunun transferinden yüzde iki, ya da 10-15 alabilirsiniz. Bu tamamen pazarlığa bağlı.

Menajerler arasında rekabet acımasız mı?
Kimseyle rekabet içinde değilim. İşime bakıyorum. İnsanlar birbirlerini rakip görebilir. Futbol büyük bir pasta, tüm işleri ben yapacağım diye bir kural yok. 170-180 tane lisanslı menajer var, herkes bu işi yapabilir.

Türk takımları finansal fair-play’e uyum sağlayabilir mi?
Beşiktaş o yolda iyi bir ilerleme yaptı. Bütçeyi kısıyor. Anadolu kulüplerinde çok büyük sıkıntı var. Başkanlar, kendi paraları gibi parayı harcıyorlar. Beş tane transfer yapmışlar sorun değil, gönderelim bir beş tane daha yapalım diyorlar. Sonra bir bakıyorsun küme düşmüşsün. 20 trilyon borç birikmiş.

Oyuncuları rahat bir şekilde kadro dışı bırakıyorlar. Bir değeri kaybetmek çok kolay. ‘Kadro dışı bırakayım, tek başına idman yapsın, bunun futbol hayatını bitireyim’, Avrupa’da böyle bir şey yok. Ne yapmış oyuncu, mukaveleyi uzatmamış ya da bir terbiyesizlik yapmış. Ne oluyor kulüp para kaybediyor. Oyuncuyu iyi değerlendirip iyi satarsanız kulüpler bu durumlara düşmez.

Avrupa’nın dev takımlarının da takibinde olan Bursaspor’un yıldız adayı golcüsü Enes Ünal, yeni yabancı kuralından çekinmediğini belirtti. Ünal “Sahada pasaport oynamıyor, futbolcunun kalitesi oynuyor” dedi.

Enes Ünal, Bursaspor altyapısında attığı gollerle tüm dikkatleri üzerine çekti. Henüz altyapıda oynarken, Avrupa’nın önemli kulüplerinin izleme ekipleri onu takibe aldı.

18 yaşındaki Enes, fiziği ve tekniği ile, örnek aldığını söylediği İsveçli golcü Zlatan Ibrahimovic’e benzetiliyor.

Galatasaray’a attığı golle Süper Lig tarihinin en genç golcüsü unvanını da alan golcü oyuncu, kişisel ve fiziksel gelişimine büyük önem veriyor.

Özel hocalarla önündeki uzun futbol yaşantısına hazırlanan Enes, Şenol Güneş ile çalışmayı da büyük bir şans olarak görüyor.

Avrupa’ya transfer olmaya hazır olduğunu söyleyen genç yıldız adayı, en güvendiği özelliklerini “Gol vuruşu ve güçlü karakteri” olarak ifade ediyor.

Bursaspor ligin en iyi futbol oynayan takımlarından bir tanesi. Sezon sonunda Bursaspor ligi nerede bitirebilir?

Yeni bir hoca, yeni gelen arkadaşlar var. Takım daha yeni yeni oturuyor. Bunlar geliştikçe, iyi oyunun üzerine daha güçlü bir karakter gelecek. Böylelikle daha fazla puan alıp, inşallah daha üst sıralarda olacağız. Şenol Hoca sadece gençlerle değil, bütün oyuncuları ile bire bir ilgilenen, onlara kendi bilgilerini katmaya çalışan bir hoca. Bunun avantajlarını kullanmaya çalışıyoruz. Bursaspor’un hedefi her zaman en yukarılar, şampiyonluk ya da Avrupa kupaları diye bir isim koymuyorum ama bizim hedefimiz her zaman zirve.

Süper Lig’e yeni getirilen yabancı kuralı sizin gibi genç oyuncuları nasıl etkiler. Türk futboluna zarar verir mi?

Sahada pasaport oynamıyor sonuçta. Futbolcunun kalitesi oynuyor. Futbolcu ne kadar iyiyse o kadar oynar. Rekabet kesinlikle artacak. İyi mi olacak, kötü mü olacak; zamanla göreceğiz. Ama daha çok kamçılanmamız adına güzel bir kural. Tabii bunun bilincinde olmak da önemli. İnşallah bizim futbolcularımız da bunun bilincindedir.

Juventus ve Manchester City’den sonra Bayern Münih’in de seni istediği konuşuldu. Bu teklifler doğru mu?

Ben biraz daha bu gelişmelerin dışında tutuyorum kendimi. Bu konuyla ilgilenen menajerim ve başkanımız var. Bunlar benim işim değil. Ben yalnızca ligin ikinci yarısında daha iyi olmak için çalışıyorum. Bu tarz haberler tabii ki moralimi yükseltiyor. Zamanı gelirse büyüklerimizle otururuz, şartlar konuşulur, o zamanki duruma göre karar veririz.

Kendimi en iyi şekilde 20-21’li yaşlara hazırlamaya çalışıyorum. Fiziksel ve zihinsel olarak kendimi eğitmeye, kaliteli bir insan ve kaliteli bir futbolcu olmaya çalışıyorum.

Avrupa’ya gitmen için doğru zaman ne zaman?

Kişinin kendini hazır hissettiği zamandır. Bütün şartları oluşması lazım. Kulübün ve futbolcunun hoşnut olması lazım.

Avrupa’ya gitmeye hazır mısın?

Ben senelerdir hazırım ama ne zaman olur bilinmez. Belki hiç olmaz, kısmet sonuçta.

Türkiye’de bir çok yıldız adayı futbolcu bekleneni veremedi. Bu sende baskı yaratıyor mu?

Bir baskı varmış gibi düşünmüyorum. Kendimi en iyi şekilde 20-21’li yaşlara hazırlamaya çalışıyorum. Fiziksel ve zihinsel olarak kendimi eğitmeye, kaliteli bir insan ve kaliteli bir futbolcu olmaya çalışıyorum. Psikolojik ve fiziksel yönden özel hocalardan destek alıyorum. Antrenman dışında, günün birçok saati dolu dolu geçiyor. Ne kadar ileriye gideceğimi göreceğiz.

‘Türkiye’de golcü oyuncu az yetişiyor’ görüşüne katılıyor musun?

Türkiye’de futbolcu az yetişiyor. Yetiştirme konusunda büyük sıkıntımız var. Bu sorunu sadece futbolcuya yüklememek lazım. Çevrenin iyi olması, hoca, yönetim, taraftar açısından da tüm şartların oluşması lazım. Genç futbolculara destek olmak lazım. İnşallah bu sorunları yakın zamanda giderip, biz de güzel bir sistemle zirvelere çıkarız.

Bursaspor’da az süre alıyorsun…

Garip bir durum var; geçen sene de ligde en genç oyuncuydum, bu sene de en genç oyuncuyum. Hâlâ çok gencim diyebilirim. Avrupa’da da benim yaşımda üst liglerde oynayan üç-dört oyuncu var. Sürekli oynayan belki hiç yok. O yüzden daha biraz erken. Hem psikolojik olarak, hem fiziksel olarak gelişimim tam olarak tamamlanmadı. Daha alabileceğim çok yol var. Şenol Hocam ve çevremdekiler bana bu konuda yardımcı olmaya çalışıyor. Az süre almamı bu sebeplere bağlayabiliriz.

En güvendiğin özelliklerin neler?

Gol vuruşum ve güçlü bir karakterim olduğunu düşünüyorum. Kendimi her türlü zorluğa karşı gelebilecek şekilde hazırlıyorum. Bunlar en büyük artılarım.

Türkiye’de futbolcu az yetişiyor. Yetiştirme konusunda büyük sıkıntımız var. Bu sorunu sadece futbolcuya yüklememek lazım, çevrenin iyi olması, hoca, yönetim, taraftar açısından da tüm şartların oluşması lazım.

Kişisel hedeflerin neler?

İnsanın çok uzun vadeli ve uçuk hedefleri olabilir. Benim de “futbolda en iyi olmak” gibi bir hedefim var. Ama şu anda kısa vadeli düşünüyorum. Sadece gelişime odaklıyım diyebiliriz. Çünkü kendimi en çok geliştirebileceğim yaştayım. Her insandan, her hocadan, her futbolcudan kendime bir şeyler katmaya çalışıyorum.

Beğendiğin golcüler kimler?

Beğendiğim çok golcü var aslında. Zlatan Ibrahimovic ve Roben van Persie diyebilirim.

Dünyada hangi oyuncu ile birlikte oynamak isterdin?

Real Madrid’deki oyuncular. Ronaldo’su, Bale’i… Onlarla oynamak isterim.

Bursaspor altyapısından çok önemli futbolcular çıktı. Bursaspor altyapısının öne çıkan özellikleri neler?

Bursaspor altyapısı ünlü bir altyapı. Çevredeki ve daha uzak illerdeki göze batan futbolcuları cezbeden bir takımız. İstanbul’a gidip oynamaktansa çoğu genç Bursaspor altyapısını seçiyor. Benim de başka şehirlerden gelen birçok arkadaşım var. Bursaspor altyapısı bölgenin toplanma merkezi konumunda.

Kitaplara olan merakını biliyoruz. Son olarak hangi kitabı okuyorsun?

Evet çok seviyorum. Ufkumu açabilecek her türlü kitabı okuyorum. Bazen gidiyorum uzun süre kitap rafları arasında dolaşıyorum; tutku biraz da… Son olarak vücut diliyle ilgili bir kitap okuyorum. Çevremdeki insanlar bu yönümün biraz eksik olduğunu gördü. Ben de bu eksikliği giderebilmek için vücut dili kitabı okuyorum.

2000-2005 yılları arasında Alman Milli Takımı’nda görev alan ve Alman futbolunun yapılanmasında pay sahibi olan Michael Skibbe, Alman modelini Hilmi Sever’e anlattı. Skibbe “Mesut olmasaydı belki dünya şampiyonu olamazdık” dedi.

Michael Skibbe, üç yıl aradan sonra Eskişehirspor’a döndü.

Türkiye’de Galatasaray ve Kardemir Karabükspor’u da çalıştıran 49 yaşındaki Alman teknik adam, hedeflerini, Eskişehirspor’da başarı ve yetenekli genç Türk oyuncuları ortaya çıkarmak olarak özetliyor.

Alman futbolunun yeniden yapılandığı yıllarda milli takımda görev alan Skibbe, Türkiye futbolunda kurtuluş reçetesi olarak görülen ‘Alman modeli’nin detaylarını anlattı.

Mesut Özil’i Alman Milli Takımı’nda oynaması için ikna eden kişinin kendisi olduğunu belirten Skibbe, “Mesut Özil olmasaydı belki Almanya dünya şampiyonu olamazdı” ifadelerini kullandı.

Galatasaray’da kendine 3-4 yıl sabredilseydi başarıların geleceğinden emin olduğunun da altını çizen Alman teknik adam, Erkan Zengin’in forma giydiği her takıma katkı sağlayacak bir isim olduğunu da sözlerine ekledi.

Üç yıl aradan sonra Eskişehirspor’a döndünüz. Nasıl bir takım buldunuz?

Kesinlikle iyi bir takım bulduğumu söyleyebilirim. Genç oyuncuların yanında, daha önce çalıştığım Sezgin ve Diego gibi deneyimli oyuncularımız da kadroda yer alıyor. Umarım ikinci yarıda hedeflerimize ulaşırız.

Türk futbolu düşüşte ve sürekli olarak Alman modeli kurtuluş reçetesi olarak gösteriliyor. Alman modeli nedir? Nasıl farkları var?

Alman modelinden bu kadar bahsedilmesinin sebebi, özellikle son yıllarda oynanan kaliteli futbol ve elde edilen başarılardır. Hak edilerek kazanılan dünya şampiyonluğu bunun en büyük kanıtı. Altyapıya çok fazla yatırım yapılıyor, bu da iyi futbol olarak karşılığını veriyor. 6-8 senelik bir planlama yapılıyor ve genç bir oyuncunun altyapıdan profesyonelliğe gidişine kadar her şey kontrol altında tutuluyor. İşte bu disiplinle futbolcu yetiştirilmesi, Alman modelinin farkı.

Almanya’da 6-8 senelik bir planlama yapılıyor ve genç bir oyuncunun alt yapıdan profesyonelliğe gidişine kadar her şey kontrol altında tutuluyor. Türkiye’de ise yöneticiler 6-7 ayda bir sıkılıp başka bir plan uygulayalım diyorlar.

Alman Milli Takımı ve Dortmund altyapılarında başarı elde ettiniz. Altyapıda başarı için neler gerekiyor?

Almanya’da her şey sisteme dayalı ilerliyor ve buna mutlaka bağlı kalınıyor. Türkiye’de ise belirli bir plan-program izlenmiyor. Çok hızlı değişiklikler yapılıyor. Yöneticiler yapılanma adına bir yola giriyor ancak 6-7 ayda sıkılıp ‘Başka bir program uygulayalım’ diyorlar.

Bayer Leverkusen’dan Galatasaray’a geçtiğim zaman büyük bir yapılanma düşüncesi vardı ama maalesef uygulayamadık. Türk kulüplerindeki yöneticiler uzun vadeli düşünmüyorlar, sabredemiyorlar. Galatasaray’da 10 ay çalıştım, orada bana 3-4 sene sabretselerdi büyük başarılar elde ederdik. Ne yazık ki olmadı. Türk Futbolu’nda zihniyet değişikliğine gitmek lazım.

Mesela Arda Turan benim öğrencimdi. İnanılmaz çalımlar atıyordu ama çalımları atarken önünde bir hedef yoktu. Sadece çalım atmayı düşünüyordu. Ben de Arda’ya dedim ki; ‘Arda, çalım atıyorsun ama attığın çalımlar bir hedefe yönelik olmalı. Ya atağı sonuçlandıracaksın ya pas vereceksin ya da orta yapacaksın” dedim. O da “Tamam hoca, yapacağım” dedi ve anladı. Kendini o kadar çok geliştirdi ki şu anda uluslararası bir yıldız.

Portekiz ve Fransız takımlarının da çok iyi altyapıları var. Alman modelini bu ülkelerden öne çıkaran özellik nedir?

Her zaman Alman modeli önde değildi. 2000-2005 yılları arasında Alman Milli Takımı’nda altyapıdan sorumluydum, o dönemde temelini attık ve bugünlere geldik. Yardımcılarımı farklı ülkelere gönderdim ve oradaki izlenimlerini bana aktarmalarını istedim. Nasıl idman yapıyorlar? Ne şekilde bir program uygulanıyor? Elime detaylı bir rapor geçti. Bu değerli bilgileri, Almanya’daki disiplinle birleştirerek uyguladık.

Bu konuda deneyimli biri olarak, Türkiye Futbol Federasyonu sizden faydalanmak isterse destek verir misiniz?

Türkiye’deki önceliğim Eskişehirspor’a hizmet etmek. Fikrimi sorarlarsa tabii ki meslektaşlarıma fikir verip, yardım etmek isterim. Ama bu işin temeli uzun vadeli düşünmek, ancak o zaman başarı ortaya çıkar.

Yeni yabancı kuralı Türk futbolunu olumsuz etkiler mi?

Bu yeniliğin Türk futboluna nasıl etki yapacağını bilemiyorum. Avrupa ülkelerinde ve Almanya’da yabancı sınırlaması yok. Almanya’da 11 Fransız oyuncuyu sahaya sürebilirsiniz ama bunun mantıklı bir gerekçesini görmüyorum. Mesela gelecek sezon Eskişehirspor’un da kadrosunda 14 yabancı oyuncu bulunmayacağını söyleyebilirim. Altyapıya yatırımı iyi yaparsanız, sadece en iyi yabancı oyuncuları takımın içine yerleştiririsiniz. Benim buradaki en büyük amacım genç Türk futbolcuları iyi eğitip, ortaya çıkmalarını sağlamak olacak.

Mesut Özil Almanya’yı tercih ettiği dönemde Alman Milli Takımı’nda görev yapıyordunuz. Mesut Özil’in Alman Milli Takımı’nı tercih etmesi nasıl oldu?

Mesut benim öğrencim değildi ama Alman Milli Takımı’nı seçmesi için büyük çaba gösterdim. O dönemde milli takımdaki altyapı çalışmalarından sorumluydum. Mesut Özil Rot-Weiss Essen gibi düşük seviyeli bir takımdan Schalke’ye geçmişti. Schalke’li bir yönetici yanıma geldi ve “Çok yetenekli bir genç transfer ettik, yakından ilgilenirseniz çok iyi olur” dedi. Ben de Mesut ve babasıyla konuştum ve Alman Milli Takımı’nı seçmesi için ikna ettim.

Alman Milli Takımı’nı seçmesi için Mesut Özil’i ve babasını ikna ettim. Benim için zor olmadı çünkü ikisi de Almanya’yı istiyordu. Mesut Özil Türkiye için büyük kayıp oldu. Mesut olmasaydı, belki Almanya dünya şampiyonu olamazdı.

Mesut Özil’in babasını nasıl ikna ettiniz? Fatih Terim de babası ile görüşmüştü ancak Mesut’un tercihi Almanya olmuştu…

Benim için çok zor olmadı. Çünkü Mesut Özil ve babasının kafasında Alman Milli Takımı vardı. Babası özellikle Mesut’un Alman Milli Takımı’nda oynamasını istiyordu. O, Türk Milli Takımı adına büyük kayıp oldu. Mesut Özil çok özel bir oyuncu. O olmasaydı, Almanya belki dünya şampiyonu olamazdı.

Sadece Mesut Özil değil bir çok Türk kökenli oyuncuyu ikna etmeye çalıştım. Onlardan biri de Nuri Şahin’di ama Nuri bana; “Ben annemin ve babamın memleketi olan Türkiye için oynamak istiyorum” dedi. Buna saygı duymak lazım. Benim üzerinde en çok durduğum şey, Almanya’da yaşayan Türklerin, hem Almanya’yı hem de Türkiye’yi kalpten sevmeleri.

İlk iç saha maçınızda rakibiniz eski takımınız Galatasaray…

Galatasaray maçını heyecanla bekliyorum. Eskişehirspor’daki ilk dönemimde Galatasaray ile 10 gün içinde iki maç oynamıştık. Bir kez daha karşılaşacak olmaktan dolayı çok mutluyum. Yine güzel bir 90 dakika olacaktır. Orada mutlu bir 10 ay geçirdim, o dönem benim hayatımı zenginleştirdi. Galatasaray’daki arkadaşlarımı yeniden görmek güzel olacak.

Erkan Zengin takımdan ayrıldı ve Trabzonspor’a transfer oldu…

Erkan Zengin benim çok takdir ettiğim bir oyuncu. Çalım atma ve oyunu okuma yeteneği çok ileri seviyede. Üç sene önce Eskişehirspor’da benim öğrencimdi. Görüyorum ki kendini çok geliştirmiş, bu nedenle Trabzonspor ve Fenerbahçe kendisi ile ilgilendi. Erkan’ın formasını giydiği her takıma faydalı olacağını düşünüyorum.

Almanya’da statlar nasıl bu kadar doldu?

Önce modern ve iyi statlar yapıldı. Bilet fiyatları çok yüksek belirlenmedi. Deplasmana da takımlar taraftarlarıyla gidebiliyor. Ve medya yoluyla da çok iyi bir pazarlama stratejesi uygulanıyor.

Türkiye’de de modern statlar yapıldı, bilet fiyatları da çok pahalı sayılmaz…

Bu sene öncelikle Passolig uygulaması nedeniyle bazı sorunlar yaşanıyor. Bu da sanırım taraftarları rahatsız ediyor. Taraftar stada daha rahat girmek ve kendini hep böyle kontrol altında hissetmek istemiyor. Avrupa ve dünya şampiyonalarında da bu kontrol var ama Bundesliga’da yok.

Çalıştığınız en iyi oyuncular kimlerdi?

O kadar çok iyi futbolcu ile birlikte çalıştım ki, bir isim vermem mümkün değil. Kalecilerden Oliver Kahn ve Lehmann, benim için çok özel bir isim Michael Ballack ile birlikte çalıştım. Leverkusen zamanında Dimitar Berbatov, ayrıca Philipp Lahm ve Bastian Schweinsteiger gibi isimlerin de hocalığını yaptım.

Anadolu’dan bir şampiyon daha çıkar mı? Yerine göreve geldiğiniz Ertuğrul Sağlam bunu Bursaspor ile başarmıştı.

Gayet tabii, niye olmasın. Ertuğrul Sağlam, Bursaspor ile büyük bir iş yaptı. Çok iyi bir teknik adam olduğunu söyleyebilirim. Eskişehirspor takımını da çok iyi yerlere getirdi. İstanbul’dan uzak olan takımların başarı elde etmesi için uzun vadeli düşünmesi gerekiyor. İstanbul’un üç büyük takımına Trabzonspor ve Bursaspor’un günden güne daha yaklaştığını görüyoruz. Biz de önce Bursaspor ve Trabzonspor’a ardından da İstanbul’un üç büyük takımına yaklaşıp geçmek istiyoruz.

Türkiye’de forma giyen ilk Yunan oyuncu Theofanis Gekas, Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı. 34 yaşındaki golcü oyuncu, 2007’de Galatasaray’dan teklif aldığını ama Leverkusen’in transfere izin vermediğini söyledi.

Theofanis Gekas Türkiye’ye ilk ayak bastığında yıl 2012’ydi. İki sene içerisinde araya bir de İspanyol Levante’yi sıkıştırarak dört takımda oynadı.

Samsunspor ile başlayan Türkiye kariyeri Akhisar Belediyespor ile devam etti. Bu kulüplerde sadece yarımşar sezon oynadı ama kısa süre içerisinde attığı gollerle taraftarın lâkaplar takmasına, marşlar bestelemesine zemin hazırladı.

Yunan golcü, Türkiye’de ilk kez bir sezonu Konyaspor formasıyla tamamladı. Performansıyla Yeşil Beyazlı takımı ayakta tutan Theofanis Gekas, Yunanistan ile birlikte Brezilya’ya, Dünya Kupası’na gidiyor.

Gekas, 34 yaşında ve gol atmaya devam ediyor.

-Dünya Kupası’nda Yunanistan forması giyeceksin. Turnuvanın kolay gruplarından birinde olduğunuz görüşüne katılıyor musun?
Dünya Kupası’nda kadroda olmayı bekliyordum. Sezon başında bazı maçlara, sakatlığım ve henüz bir takımım olmaması nedeniyle çağırılmamıştım. Dünya Kupası’nda hiçbir grubun kolay olduğunu düşünmüyorum. Diğer gruplara bakarak kolay ya da zor grup diye yorumlar yapılabilir. Grubun zorluğu oynanan maçlara göre değişebilir. Böyle büyük turnuvalarda takımların deneyimli olup olmadığı da çok önemlidir.

-Yunanistan gruptan çıkabilir mi?
Deneyimli ve iyi oyunculardan oluşan bir takımız. Bu deneyimimizi sahaya yansıtırsak gruptan çıkabiliriz. Ben de takımım için ne yapmam gerekiyorsa, elimden gelen herşeyi yapacağım.

‘Ronaldo benim için bir fenomen’
-Dünya Kupası’nda şampiyonluk adayın hangi takım?

Bunu tahmin etmek çok zor. Grup aşamasından sonra bunu söylemek daha kolay olabilir. Küçüklüğümden beri Ronaldo hayranıyım. O benim için bir fenomen. Bu nedenle Yunanistan’ın dışında kalbimdeki takım taraftarı olduğum Brezilya.

-Dünya Kupası’nda gol kralı kim olur?
Çok iyi futbolcular var kimin olacağını söylemek çok zor. Sürpriz bir isim de gol kralı olabilir. Umarım ben olurum, kendimde o gücü görebiliyorum. Dünya Kupası’nda gol atacağıma inanıyorum ama gol krallığında hangi sırada olacağımı bilmiyorum. Ama önemli olan benim gol kralı olmamdan öte Yunanistan’ın başarısıdır. Eğer takım iyi gidiyorsa ve ben de gol atıyorsam bu benim adıma en güzel şeydir.

-Dünya Kupası’na hangi oyuncu damga vurur?
Çok fazla yıldız isim var. Afrika’dan Drogba ve Eto’o öne çıkıyor. Güney Amerika ve Avrupa’dan da favori oyuncular bunu başarabilir.

-Yunanistan’ın 2004’te katı defans anlayışıyla Avrupa şampiyonu olması, futbol üzerinde neleri değiştirdi?
Yunanistan’daki futbol üzerinde fazla bir etkisi olmadı. Ancak Yunan Milli Takımı üzerinde büyük bir etkisi oldu. Milli takımın sağlam bir karakteri olmaya başladı. Aynı şekilde Yunan futbolcuların Avrupa pazarı açıldı, bu liglere transfer olmaya başladılar.

-Yunan Milli Takımı, Dünya Kupası’nda da bu katı defans sistemiyle mi mücadele edecek?
Her takımın kendine has bir oynama şekli vardır. Bizimki de bu. Fakat takımlar, rakip takımın gücüne ve oyun stiline göre farklı taktiklerle sahaya çıkabilirler.

-Yunanistan’ın mevcut futbol anlayışıyla futbolun seyir zevkini azalttığını düşünüyor musun?
O zaman İtalya için ne demeliyiz! Onların da en büyük özelliği rakibe gol şansı vermemek. İlk başta savunmayı ardından hücumu düşünüyoruz. Defans ağırlıklı oynuyor olabiliriz. Buna uygun da başarılı futbolcularımız var. Her takım için en önemli şey önce gol yememektir.

-Golcü bir futbolcu olarak bu oyun tarzından memnun musun?
Eğer takım gol yemiyorsa bu tarz benim için sorun teşkil etmiyor. Kontra ataklara uygun bir isim olduğum için çoğu zaman bu taktik bana daha çok uyuyor.

-Konya’da ailenle birlikte mi yaşıyorsun? Konya’daki yaşantın nasıl?
Ailem Yunanistan’da Kerkyra’da yaşıyor. Birkaç günlüğüne buraya geldiler ve Konya’yı sevdiler. Ancak burada yaşamaları mümkün değil. Çünkü çocuklarıma uygun bir okul yok.

‘Kuran-ı Kerim okumak istiyorum’

-Konya’nın en önemli simgesi Mevlana. Mevlana ile ilgili bilgin var mı?
Evet, ailemle birlikte Mevlana Müzesi’ni ziyaret ettim. Gitmeden önce eşimle internet üzerinden araştırma yaptık. Dinlerin birbirinden çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Mevlana Müzesi çok hoşuma gitti. Mevlana’nın fikirleri ve sözleri beni çok etkiledi.

Özellikle Mevlana Müzesi’nde çalan ney müziği tüylerimi diken diken yaptı. Büyük bir huzur verdi. Hayran kaldım. Her gün yanından geçiyorum ve çok büyük bir ilgi olduğunu görüyorum.

Mevlana’nın hayatı da dahil olmak üzere İngilizce pek çok kitap aldım. Kuran-ı Kerim de aldım, Kuran okumak istiyorum.

2007 senesinde Galatasaray’dan teklif almıştım ancak Bayer Leverkusen teklifi kabul etmediği için gelemedim.

-Kuran-ı Kerim’e olan ilgin nereden kaynaklandı? 

Müslümanların kutsal kitabı. Sizi daha iyi tanımak için Kuran-ı Kerim’i okumak istedim. Bütün dinlerin aynı olduğunu düşünüyorum, sizin pencerenizden nasıl gözüküyor onu öğrenmek istedim.

-Türkiye ve Yunanistan’ın siyasi ilişkileri geçmişten beri çok sağlıklı olmadı. Samsunspor’dan ilk teklif aldığında neler düşündün?
Dürüst olmak gerekirse Türkiye’ye gelmeden önce bazı kuşkularım vardı. Buraya geldiğimde bu endişelerimin gereksiz olduğunu, söylenenlerin tam tersi ve yalan olduğunu gördüm. Türkiye’ye çabuk adapte oldum.

-Logosunda Atatürk’ün olduğu Samsunspor’a transferinin Yunanistan’da bazı kesimler tarafından sert tepkiler aldığını duymuştuk. Bu gerçek miydi?
Samsunspor’un armasının her iki taraf için de farklı bir anlamı var. Fakat bunların geçmişte kaldığına inanıyorum. Şimdi farklı bir hava var. İki halkın arasında artık bu tarz meseleler konuşulmuyor. Politik sorunlar belirli amaçlar için yaratılmış sanal sorunlardır. Bütün bunların hepsi bir oyun. Nereye gidersem Türkiye’de beni güzel karşılıyorlar.

-Yunanistan’a gittiğinde Türkiye ile ilgili en fazla neyi merak edip sana soruyorlar?
İlk yıllarımda Yunanlı olmamın Türkiye’de sorun teşkil edip etmediğini ve nasıl davrandıklarını soruyorlardı. Artık herkes alıştı, soru sormuyorlar. Bu anlayışın değiştiğine inanıyorum.

-Kıbrıs’ta Türk ve Rum kesimleri arasındaki sorunun aşılacağını düşünüyor musun?
Sorunlar yavaş yavaş çözülecektir ama tüm bunlar az önce söylediğim gibi siyasi bir oyun. Rum ve Türk futbol federasyonlarının Kıbrıs’ta birleşme çabaları da buna katkı yapacaktır. Oradaki futbolcuların geleceği açısından da bu son gelişmeler önemli.

-Yunanistan’daki ekonomik kriz ile ilgili ne düşünüyorsun? Seni nasıl etkiledi?
Buna biz neden olduk, bu sıkıntıdan da biz kurtulacağız. Yunanistan’daki şartlar zorlaştı. Yavaş yavaş bir şeyler yapılmaya başlandı. Yalnızca sabır gerekiyor.

-Türkiye’deki futbolculara ödenen paraların çok yüksek olduğunu düşünüyor musun?
Avrupa’ya göre çoğu zaman evet. Bir futbolcu bunu hakediyorsa bunun verilmesi gerekiyor. Adam sürekli gol atarsa iyi paralar verilmeli.

‘Kadro korunursa Avrupa Ligi mücadelesinde oluruz’
-Hasan Kabze, Hleb ve Djalma ile birlikte iyi bir hücum hattı oluşturdunuz. Bu kadro devam ederse Konyaspor gelecek sezon üst sıraları zorlayabilir mi?

Eğer kadro korunursa, gelecek sezon Avrupa Ligi mücadelesi içinde oluruz.

-Frankfurt’ta Skibbe ile aranızda sorun olduğu söylendi. Bu nedenle az şans bulduğun söyleniyordu.
Aslında göründüğü gibi değildi. Skibbe ile aramızda sıkıntı yoktu. Hatta daha sonra hangi takıma gittiyse beni istedi ama olmadı. 25 maçta oynadım, yalnızca dört maçta dizimdeki sakatlığım nedeniyle oynamadım.

‘2007’de Galatasaray’dan teklif almıştım’
-Türkiye’ye gelmeden öne tavsiye aldığın Türk futbolcular oldu mu?

Evet oldu, hepsi ‘gözün kapalı git’ dediler. 2007 senesinde Galatasaray’dan teklif almıştım ancak Bayer Leverkusen teklifi kabul etmediği için gelemedim.

-Galatasaray’a transfer olmak ister miydin?
Galatasaray’a gelmeyi çok istiyordum. Hemen ardından büyük bir kırılma oldu. Kısa bir süre sonra kavga edip Bayer Leverkusen’den ayrıldım.

-Türkiye’ye geldikten sonra Beşiktaş’tan teklif aldın mı? 

Açık açık teklif almadım ama görüşmeler oldu. Menajerler aracılığıyla görüştük. Bu sezon kimseyle görüşmedim.

-Türkiye’deki yabancı sınırlaması doğru bir karar mı?

Kimi zaman iyi, kimi zaman kötü olabilir. Adama ihtiyacın varsa ve kullanamayacaksanız ne işe yarar. Bu konuda herşey TFF’nin elinde. Bana göre iyi bir karar. Türk futbolcular daha çok ön plana çıkacaktır. Belki de bunun sebebi Yunanistan’daki Yunan futbolculara gerekli desteği vermememizden kaynaklanıyor olabilir.

-Beşiktaş Kulübü de senin gibi düşünüyor…
Ama Türk oyuncular ön plana çıkmazsa, Türk Milli Takımı nasıl büyüyecek?

-Türkiye’de Tziolis de var. Daha fazla Yunan oyuncu görebilir miyiz?
Kimileri Türk Ligi’nin bu kadar iyi olduğunu düşünmüyor. Yunan futbolcuların buraya gelmesini tavsiye ediyorum. Lâkin önemli olan onları istemesi.

‘Van Basten’i örnek alıyordum’
-Farklı bir tarzı olan golcüsün. Örnek aldığın bir isim var mıydı?

Van Basten. İkimiz de gol atıyoruz.

-Küçük yaşlarda güreş ile ilgilendin. Profesyonel olarak bu sporu yaptın mı?
17 yaşına kadar profesyonel olarak güreş yaptım. Ödüllerim vardı. 17 yaşında karar vermem gerekiyordu, futbolu tercih ettim.

-Güreşte devam etseydin yine başarılı bir sporcu olabilir miydin?
Olacağıma inanıyorum. Güreşi de çok seviyordum. Belki de olimpiyat madalyası kazanabilirdim.

-Türkiye’de alışmakta en fazla zorlandığın şey ne oldu?
Zorlandığım tek şey dil oldu. Başka bir şey olmadı. Yemeklerimiz ve müziklerimiz neredeyse aynı. Kültürümüz biraz farklı olsa da birbirine çok benziyor.

-‘Gol Tanrısı’ lakabın nereden geliyor?
Bilmiyorum, Türkiye’de böyle diyorlar. Almanya’da gol kralı olduğum için ‘killer’ (katil) diyorlardı.

-Akhisar taraftarı senin için beste yaptı ve çok beğenildi. Dinlediğinde neler hissediyorsun?
İlk duyduğumda çok duygulandım. Bu benim için bir onur. Her futbolcu için beste yapılmıyor. Benim için yazılan şarkı bana olan sevginin göstergesidir. Benim sahada daha iyi olmam için teşvik edici bir şeydir. Hayatım boyunca unutamayacağım şeylerden biri oldu.

Kosova milli futbol tarihinin ilk maçında oynayan Loret Sadiku, Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı. Sadiku, formalarında taşıyamadıkları Kosova bayrağını ve söyleyemedikleri milli marşlarını kalplerinde taşıdıklarını belirtti.

Loret Sadiku, sezon başında İsveç temsilcisi Helsinborg’dan Süper Lig ekibi Mersin İdman Yurdu’na transfer oldu.

Kosova, İsveç ve Arnavutluk vatandaşlığı bulunan Loret Sadiku’nun hayatı bir film senaryosuna benziyor.

Henüz sekiz aylık bir bebekken İsveç’te mülteci kampında yaşamaya başlamış. Üç yıl mülteci kampında yaşadıktan sonra bir yıl İsveç’te bir kilisede kaçak olarak kalmış. Kaçak kaldığı ülkenin vatandaşlığını aldıktan sonra, milli formasını da giydi ancak A milli takım tercihi anavatanı Kosova oldu.

Sadiku, çocukken bugünlere geleceğini hayal bile edemediğini belirtti.

Futbola nasıl başladınız?

Futbola İsveç’in Varnamo takımında başladım. Daha sonra Helsinborg’a gittim, iki buçuk yıl oynadıktan sonra kulüple bazı problemler yaşadım. Sezon başında Mersin’e geldim ve kariyerimi burada sürdürüyorum.

Arnavutluk, Kosova ve İsveç vatandaşlığınız var? İsveç 21 Yaş Altı Milli Takımı’nda forma giydiniz. Neden Kosova Milli Takımı’nı seçtiniz?

Açıkçası tam nedenini ben de bilmiyorum. Ama bu tercih kendimi çok iyi hissettirdi. Özellikle Kosova tarihindeki ilk maçta oynamak, formasını giymek çok özeldi. Hâlâ tercihimi değiştirme hakkım var ama şimdilik Kosova’da kendimi iyi hissediyorum.

FIFA’nın Kosova’ya hazırlık maçı yapabilme izni vermesi, Kosova’ya neler kazandırdı?

Bence önemli şeyler kazandırdı. Öncelikle futbolun Kosova’da daha çok sevilmesini sağladı. Bizleri Kosova forması ile oynarken gören çocuklar için de bir umut oldu. Bizi örnek almaya başladılar. Bunun yanı sıra Kosova adını dünyada bilen çok yoktu. Belki ilk maçımızı oynadığımız Haitililer bile Kosova diye bir ülke olduğunu bilmiyordu. Ama artık öğrendiler.

İlk maçımızda inanılmaz bir ortam vardı. Daha önce hiç kendimi böyle hissetmemiştim. Kosova halkı maçtan önce otele bizi desteklemeye geldi. Hep yanımızdalardı. Sahaya çıktığımızda stat doluydu. Evet belki daha kalabalık seyirci önünde de oynadım, ama hiç bu kadar bağıran bir taraftar grubu görmemiştim. Bu da beni özel hissettirdi.

Kosova’da savaş bitmiş olsa bile savaşın yaralarını hala içinde yaşayan insanlar var. Savaşı yaşayan insanlar bunu asla unutamaz. Benim savaşı yaşamış bir tanıdığım var, geceleri hala yattığında çığlıkla uyanıyor.

Kosova’nın oynadığı maçlarda formanızda Kosova bayrağı yok ve milli marşınız okunmuyor…

Tabii ki bu bizim için bir eksiklik. Herkes ülkesinin bayrağını göğsünde taşımak ve milli marşını söylemek ister. Ama ileride bu da olacaktır. Biz bayrağımızı ve milli marşımızı kalbimizde hissediyoruz. Futbola aç olan Kosova halkının verdiği güç, bu eksikliği kapatıyor. Kosovalılar da tıpkı Türkler gibi futbola büyük bir sevda ile tutkun.

Aileniz Kosova’dan İsveç’e, Sırbistan’ın işgali nedeniyle mi göç etti?

Evet. Ben çok küçüktüm. Ailem ilk olarak ben doğmadan önce savaş nedeniyle göç etmiş. Daha sonra ise Kosova’nın güvenli olduğunu düşünerek geri dönmüşler. Ben bu yıllarda Kosova’da doğdum. Ancak ailem, Sırp askerleri tekrar gelince bir kez daha İsveç’e sığınma kararı almışlar. O günler çok zormuş. Bir Sırp sokakta gezince, hemen evlerin ışıklarını kapatıp, sessizce saklanıyorlarmış. Daha sonra ise güvenli evlere kaçıyorlarmış.

Ben sekiz aylık bebekken ilk olarak Malmö’de bir mülteci kampına yerleşmişiz. Ardından İsveç’in güneyindeki başka bir kampta üç-dört yaşıma kadar yaşadık. Orada dünyanın her yerinden insanları görmüştüm; Afrikalı, Arap, Balkanlardan gelenler… İlerleyen günlerde İsveç Hükümeti yaşanan sorunlar nedeniyle, mülteci kampında daha fazla kalmamıza izin vermedi.

Mülteci kampından sonra İsveç’te yaşamınızı nasıl devam ettirdiniz?

Geri dönmek istemiyorduk. İsveç’te yaşayan bir aile bize yardımcı oldu. O ailenin yardımı sayesinde, İsveç’te yaşama hakkını elde edene kadar yaklaşık bir yıl bir kilisede kaçak olarak yaşadık. Daha sonra ise İsveç vatandaşlığını hak ettik ve bugünlere geldim.

Ailen savaş günleriyle ilgili size neler anlattı?

Açıkçası o günlerle ilgili aileme çok fazla soru sormadım. Hem onları üzmemek istiyorum hem de ben de bu konulardan fazla hoşlanmıyorum. Konuştuğumuz kadarıyla savaş zamanının çok zor zamanlar olduğunu anlatıyorlar, sürekli saklanmak zorunda olduklarını söylüyorlar. Sırp biri gelirken, evlerinin ışıklarını kapatmak zorunda olduklarını ve güvenli başka bir eve sığınmak zorunda kaldıklarını anlatıyorlar.

Kosova’ya sık gidiyor musunuz? Orada savaşın izleri hâlâ hissediliyor mu?

Tabii ki oradaki savaş bitmiş olsa bile savaşın yaralarını hâlâ içinde yaşayan insanlar var. Ben savaşta bulunmadım, eminim ben de tanıklık etseydim ömrüm boyuncu unutmazdım. Kosova’ya elimden geldiğince sık gidip, uzun süre kalmak istiyorum. Oradaki insanları görmek ve onlarla konuşmak istiyorum. Savaşı yaşayan insanlar bunu asla unutamaz. Benim savaşı yaşamış bir tanıdığım var, geceleri hâlâ yattığında çığlıkla uyanıyor.

Beğendiğiniz Türk futbolcular kimler?

Oynadığı zamanlarda Hakan Şükür’ü çok seviyordum. Şimdi ise Arda Turan’ı. Rüştü’yü de seviyordum, çünkü farklı bir kaleciydi.

Semih Şentürk’e göre en büyük hatası Fenerbahçe’den ayrılırken Yıldırım ile görüşememesi. Milli takımdaki en büyük eksik ise birlik ve beraberlik.

Semih Şentürk, altyapı dâhil toplam 15 senesini geçirdiği Fenerbahçe’de nöbetçi golcü olarak nam saldı ve ilk 11’in vazgeçilmezi olmamasına rağmen gol krallığı yaşadı. Daha sonra transfer olduğu Antalyaspor’un küme düşmesiyle serbest kalan Semih, artık İstanbul Başakşehir’in başarısı için ter döküyor.

Hilmi Sever’e konuşan Semih, Fenerbahçe’den ayrılığına, milli takım beklentilerine ve Başakşehir macerasına kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Semih’e göre Fenerbahçe’de yerli golcü olmak çok zor, milli takımda en büyük eksik birlik ve beraberlik, gol krallığı yarışının çekişmeli geçmesi için Gekas’ın frene basması gerekli ve devşirme oyuncular milli takıma katkı verebilir.

Başakşehir’in bu sezonki hedefleri neler?

İlk 10 hafta itibariyle hedeflerimizi başarmış durumdayız. Lige heyecan veren, pozitif futbol oynayan, takım savunmasını iyi yapan, birlikte hareket eden, inşallah bunu da sezon sonuna kadar devam ettiren bir takım oluruz.

Fenerbahçe’de Alex ile çok iyi bir ikili olmuştunuz. Başakşehir’de de Mossoro ile böyle bir ikili görebilir miyiz?

Alex çok farklı biri. Kariyerimdeki en önemli oyuncu. Ama Mossoro da Brezilyalı olduğu için ona benzer çok özelliği var. Alex’ten sonra Mossoro benim için büyük bir şans. Onunla oynamaktan büyük zevk alıyorum.

Futbol kariyerinizde en çok gurur duyduğunuz şey ne oldu?

Tabii bu klasik olacak ama Hırvatistan maçındaki golüm, çocuklarıma, yeğenlerime, aileme herkese anlatabileceğim güzel bir anı. Kariyerimin en önemli anı ve golü oydu.

Yaptığınız en büyük hata ne oldu?

Fenerbahçe’den ayrılırken başkanla görüşemememdi. Sonuçta bu geride kaldı ama Fenerbahçe’den ayrılırken Sayın Aziz Yıldırım ile görüşememem oldu.

Bunun sebebi neydi?

Bilmiyorum vallahi. Onun cevabını ben de bilmiyorum.

Bu yönde bir talepte bulundunuz mu?

Hatam oydu işte. Ben de şey yapmadım, onlardan da görüşme talebi olmadı. Niye gönderildiğimi dahi bilmiyorum. Hatam oydu bence.

Alex’i havalimanında uğurladığınız için gönderildiğiniz iddia edildi.

Yok hayır. Bununla ilgili çok şey yazıldı. Sonuçta ben Alex ile sekiz yıl beraber oynadım ve son dört yılda da aynı mahallede oturuyorduk, komşuyduk. Oraya gittim diye gönderildiğim aklımın ucundan bile geçmiyor. Bu söz konusu dahi olmamıştır.

Alex futbolu bırakacak. Onunla oynamak nasıldı?

Kariyerimin en önemli oyuncularından bir tanesi. Fenerbahçe’de bir yerlere gelmemde en büyük etken sahibiydi. Tabii ki kendi yeteneklerim vardı ama onun da üstümde büyük payı vardır. 8 Aralık’ta futbolu bırakıyor. Davet etti son maçına ama bizim o zaman Eskişehir maçı var diye gidemeyeğim. Buradan ona, ailesi ile birlikte mutluluklar dilerim.

Alex’i diğer futbolculardan ayıran neydi?

Zekası.

‘Gekas biraz durursa, çekişmeli bir gol krallığı izleyebiliriz’

Bu sezon Süper Lig’deki şampiyonluk adayınız kim?

İstanbul Başakşehir Spor Kulübü. İyi olan şampiyon olsun ama bizim de hedeflerimiz var tabii ki. Bursaspor üç sezon önce şampiyon oldu, neden bir başka Anadolu takımı şampiyon olmasın?

Süper Lig’de gol krallığında sizinle çekişecek isimler kimler olur?

Gekas çok iyi gidiyor. Burak her zaman skor yapabilen oyuncu. Fenerbahçe’de Sow iki senedir 15’er gol atıyor. Adem Büyük Kasımpaşa’da bu sene iyi oynuyor. Eğer Gekas biraz durursa, bu sene çekişmeli bir gol krallığı izleyebiliriz.

Cardozo mu, Emenike mi? Hangisi ile birlikte oynamak isterdiniz?

Çok zor bir soru. İkisi de farklı oyuncular. Cardozo pivot olarak oynuyor, Emenike kuvveti ve hızıyla oynayan bir oyuncu. Ben ikisinin ortasında oynayabilirdim. Üçümüz birlikte oynayabilirdik. Cardozo topu indirirdi, Emenike topu getirirdi, ben de golü atardım.

Fenerbahçe’de yerli golcü olmak çok zor. Alt yapı ile birlikte 15 sene Fenerbahçe’de kaldım. 15 senede benden başka Türk forvetin oynamadığını görürsünüz. Şu an bile Fenerbahçe’nin kadrosunda yerli golcü yok.

‘Nöbetçi golcülükten hiç rahatsız olmadım’

Semih Şentürk, Fenerbahçe’de ‘nöbetçi golcü’ olmaktan dolayı mutsuz muydu?

Değişik bir duygu oluyordu. Bazı maçlarda oynamamam gerekiyordu, oynuyordum. Bazı maçlarda da oynamam gerekiyordu, oynamıyordum. Nöbetçi golcülükten hiç rahatsız olmadım. Ama tabii ki amatör takımda oynayan bir futbolcu bile her hafta oynamak ister. Sonuçta takıma faydalı olmak için sahaya çıkıyordum. İlk 11’de oynayıp gol atmışım ya da sonradan girip gol atmışım, benim için çok fazla önemli değildi.

Sürekli oynayamamanızda kendinizde bir hata görüyor muydunuz?

Kendimde bir hata görmedim. Sonuçta oynatıldım gol attım, bir daha oynamadım. Sonradan girdim gol attım, gene ilk 11’de oynamadım. Her zaman verilen şansı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Sadece son sene, şike sürecinden sonraki sene hariç. Ondan önceki senelerde hep çok çalışıyordum ve formanın hakkını veriyordum. Şike sürecinden sonra bende de düşüş oldu. Camia olarak çok etkilendik. Ondan sonra zaten ayrılmak zorunda kaldım.

Fenerbahçe’de yerli golcü olmak zor mu?

Çok çok zor. Yabancıdan ziyade, yerli zor. Dikkat edin altyapı ile birlikte 15 sene Fenerbahçe’de kaldım. 15 senede benden başka Türk forvetin oynamadığını görürsünüz. Şu an bile Fenerbahçe’nin kadrosunda yerli golcü yok.

Türk Milli Takımı’nda Euro 2008’de elde ettiği başarıdan sonra neler kötü gitti?

Euro 2008’de güzel günler geçirdik. O zamandan bu yana iyi sonuçlar alamıyoruz, turnuvalara katılamıyoruz. 2010, 2012 ve 2014’ü boş geçtik. Gözle görülür bir düşüşümüz var. Bu durumdan çıkmak için hep birlikte hareket etmeliyiz. Kavga gürültü olmadan, birbirimize sallamadan, sırtımızı birbirimize dayayarak bunu başarabiliriz. Maalesef son zamanlarda futbol kaosa sürüklendi. Futbol olarak çok açız ve birlikte olduğumuz zaman neler başarabileceğimizi gösterdik. İnşallah o günlere tekrar kavuşuruz.

Futbolda istikrar önemli, 2008’den sonra o kadrodan bugün üç dört kişi oynuyor. Almanya ile yarı final oynadık, onlarda ise o kadrodan, son Dünya Kupası’nda 8-10 kişi vardı. Tabii ki oyuncuların kendi takımlarında iyi performans sergilemesi ve sürekli oynaması da önemli.

Sonuçta her ülkenin çok sayıda devşirme oyuncusu var. Türk oyuncusundan daha iyiyse, Türkiye için mücadele etmek isteyene bu şans verilmeli.

‘Milli takımda birlik beraberlik yok gibi’

Türk Milli Takımı 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılabilecek mi?

Kötü başladık ama son Kazakistan galibiyeti biraz moral oldu. Önümüzdeki Hollanda maçı çok önemli. O maçtan alınacak üç puan gruptan çıkmamız adına kilit rol oynar.

Saha içinde gördüğün eksikler neler?

Çok yetenekli oyuncular var. Şu ana kadar o kadronun içinde bulunamadım, dışarıdan gördüğüm, milli takımda birlik beraberlik yok gibi geliyor. Avrupa Şampiyonası’nda öyle değildi. Arkadaşlığın ve ortamın daha iyi olması gerekiyor.

Babacan ve sevecen tavrıyla, gerektiği zaman hırsıyla Fatih Hoca’nın her zaman takıma pozitif etkisi olmuştur. Oyuncuların daha çok sorumluluk almaları ve istemeleri gerekiyor. Şu an bence tek sıkıntı bu.

‘Türkiye’de forvet yetişmiyor’ görüşüne katılıyor musunuz?

Forvette Burak, Umut, Mevlüt, Adem Büyük olsun iyi oyuncular var. Tek gereken daha çok istememiz. Forvet, top geldiği zaman gol atabilen oyuncudur, oraya da seçilen oyuncular Türkiye’nin en iyi oyuncularıdır. İsim olarak fazla sorun olduğunu düşünmüyorum.

Burak Yılmaz ve Umut Bulut’un performansını beğeniyor musunuz?

Burak ile Fenerbahçe’de takım arkadaşıydım. Son üç senedir Türkiye’ye damga vurmuş bir oyuncu. İki kez gol kralı oldu, kariyerinde 100’den fazla gol attı. Umut da keza öyle. Genç milli takımlarda bu yana tanıyorum. Sonradan girip de çok gol atmıştır. İkisinin de verilen görevi en iyi şekilde yaptığını düşünüyorum.

‘Milli takıma yeniden çağrılacağımı düşünüyorum’

Türk Milli Takımı’nda yeniden forma giymeyi bekliyor musunuz?

İnşallah; niye olmasın? Daha yaşım 31 ve kendimi iyi hissettiğim sürece, ülkeme hizmet vermek isterim. Kendimi çok iyi hissediyorum, inşallah Allah sakatlık vermez ve böyle devam eder.

Fatih Terim ile bu yönde bir konuşmanız oldu mu?

Yakın zamanda olmadı. Tabii ki her zaman görüşürüm ama kulübümde ne kadar iyi oynarsam, yararlı olursam o kadar dikkat çekerim. Bir gün milli takıma yeniden çağrılacağımı düşünüyorum.

Türk Milli Takımı’nda devşirme oyuncu oynaması gündemde. Sizce devşirme oyuncular milli takıma katkı sağlar mı?

Olabilir. Sonuçta her ülkenin çok sayıda devşirme oyuncusu var. Türk oyuncusundan daha iyiyse, Türkiye için mücadele etmek isteyene bu şans verilmeli diye düşünüyorum.

Türkiyede, büyük takımlar dışında futbolcular çok fazla para kazanamıyor. Büyük takımlarda da fazla para veriliyor ama yabancılar daha fazla kazanıyor. Onlara kimse bir şey demiyor.

‘Mustafa Pektemek ve Ömer Şişmanoğlu’

Semih Şentürk’ün beğendiği genç golcü var mı?

Benden küçük olduğu için Mustafa Pektemek’i çok beğeniyorum, bir de Ömer Şişmanoğlu var. İnşallah iyi yerlere gelirler.

Süper Lig’de yabancı sınırlamasının kalkacağı iddia ediliyor. Sınırlamanın kalkması Türk futbolunu olumlu mu, olumsuz mu etkiler?

Sınırlamanın kalkması milli takıma zarar verir.

Türk futbolcular neden Avrupa’da fazla gidemiyor?

Avrupa’ya gitmek biraz cesaret işi oluyor. ‘Orada yapabilir miyim’ sorusu hep akılda oluyor. Bana da çok teklif geldi. Aileniz var, çocuklarınız var, yapabilir misiniz? Maalesef Türk mentalitesi böyle. Avrupa’yı denemediğim için çok pişmanım.

Bunda Türkiye’de futbolculara fazla verildiği söylenen paraların etkisi var mı?

Ben zannetmiyorum. Büyük takımlar dışında futbolcular çok fazla para kazanamıyor. Sonuçta burada neler yaptığımızı, neler çektiğimizi, günlerce kamplarda ailemizden uzak kaldığımızı görüyorsunuz. Yağmurda, karda, idmanda emek harcıyoruz. Herkes verdiği emeğin karşılığın alıyor. Büyük takımlarda da fazla para veriliyor ama yabancılar daha fazla kazanıyor. Onlara kimse bir şey demiyor.

Türk futbolunda şiddetin ve küfürün artmasını neye bağlıyorsunuz? Bu ortam düzelebilir mi?

Allah’a şükür bizim stadımızda küfür olmuyor ama özellikle son birkaç aydır futbolumuz büyük bir kaos içinde. Bunun saha içi başarılarına bağlı olduğunu düşünüyorum. Milli takımımz ve takımlarımız sahada başarılı olursa gerginlik azalacaktır. İnsanlar da kendilerine bakmalı, açıklamaları ile ortamı germemeliler.

Türkiye’de forma giyen ilk Filistinli futbolcu Abdul Khalili, “Futbolda daha da başarılı olup Filistin’deki insanlara yardım etmek istiyorum” dedi.

Abdul Khalili, Türkiye’de forma giyen ilk Filistinli futbolcu. Sezon başında Helsinborg’tan, Mersin İdman Yurdu’na transfer oldu.

Ailesi, Khalili doğmadan, İsrail saldırıları nedeniyle İsveç’e kaçmış ve hâlâ bu ülkede yaşıyorlar. Avrupa’nın kuzeyinde dünyaya gelen Khalili, Filistin ile bağlarını ise koparmış değil. Kendini Filistin’e karşı sorumlu hissediyor.

İsveç 21 Yaş Altı Milli Takımı’nın da formasını giyen Abdul Khalili, Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı.

Evet Filistinliyim ama İsveç de benim ülkem. Çünkü orada doğdum, anılarımı orada yaşadım. Bu seviyeye İsveç’te geldim. Bu nedenle A milli takım tercihim İsveç olacak.

Türkiye’ye uyum sağlamada sorunlar yaşadınız mı?

Türkiye yaşaması kolay bir yer. İnsanlar çok iyi ve yardımsever. Arap kültürüne benziyor. Bu nedenle büyük bir problem yaşamadım.

Mersin’de futbol dışındaki zamanında neler yapıyorsunuz?

Genellikle evde kalıyorum. Kosovalı Sadiku iyi arkadaşım ve onunla sık görüşüyoruz. Şehri geziyoruz, Play Station oynuyoruz.

Beğendiğiniz ve örnek aldığınız futbolcular kimler?

En büyük idolüm Zinedine Zidane’dı. Çünkü onun gibi oynamaya çalışıyorsunuz ama onun gibi oynayamıyorsunuz. O en iyiydi. Ronaldinho ve Brezilyalı Ronaldo’yu da çok seviyorum.

Genç milli takım tercihiniz İsveç oldu. İlerleyen dönemde Filistin A Milli Takımı’nı tercih edebilir misiniz?

İsveç benim ülkem ve orayı başka bir ülke olarak görmüyorum. Evet Filistinliyim ama İsveç de benim ülkem. Çünkü orada doğdum, anılarımı orada yaşadım. İsveç’te bu seviyeye geldim. Bu nedenle A milli takım tercihim İsveç olacak. İsveç’i seçmenin benim için problem olacağını düşünmüyorum.

İsveç A Milli Takımı’na seçilme şansınız var mı? Bu konuda bir görüşmeniz oldu mu?

Türkiye’ye gelme sebeplerimden biri de buydu. İsveç Ligi’nde üst düzey bir futbol oynanmıyor. Türkiye Ligi çok daha kaliteli ve tempolu. Eğer burada iyi bir performans ortaya koyabilirsem, İsveç Milli Takımı’na çağrılma ihtimalimin yüksek olduğunu düşünüyorum.

İsveç milli takımında iki Türk oyuncu var; Erkan Zengin ve Jimmy Durmaz. Onlarla hiç görüştünüz mü?

Hiçbir kontağım olmadı ama Eskişehir’e karşı oynadığımız zaman Erkan Zengin ile kısa süreli bir sohbetimiz oldu. Belki ilerleyen dönemde daha sık görüşürüz.

Filistin’e hiç gittiniz mi, orada nasıl bir ortamla karşılaştınız?

Evet bir kez gittim. Yaklaşık 12 sene önceydi. O zaman barış zamanıydı ama buna rağmen sokaklarda ellerinde silahla dolaşan birçok insan vardı. Oraya gittiğinizde, güvenli bir yer olmadığını hemen anlıyorsunuz. Orada sizi korkutan ve ürküten şeyler var. Ben de o zaman korkmuştum. Ne yazık ki, bu haliyle Filistin’e tekrar gitmek istemiyorum. Çünkü orada can güvenliğim olduğunu düşünmüyorum. Savaşta kaybettiğim yakınım olmadı ama vurulan aile üyelerim oldu.

Aileniz Filistin’deki günleriyle ilgili size neler anlattı?

Oradaki her şeyin televizyonda gözüktüğünden çok daha zor olduğundan ve savaşın bir felaket olduğundan bahsettiler. Bir sabah uyandığınızda silah sesi duyabileceğinizden, hatta sizin vurulabileceğinizi anlattılar. İsrail hakkında çok olumlu konuştuğumuzu söyleyemem. Televizyonlardan da gördüğünüz gibi çocukları bile öldürüyorlar. Filistin’e bu acıyı yaşatan onlar. Bunları yapanlardan hoşlanmamız ya da haklarında olumlu konuşmamız mümkün değil. Orada yaşayan akrabalarım da çok büyük zorluklar yaşıyorlar. Filistin’de neredeyse her gün devam eden çok büyük bir savaş var. Çocuk ve yaşlı binlerce insan ölüyor.

Filistin halkına destek olmak için bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?

Futboldaki en büyük amaçlarımdan biri Filistin’e yardım etmek. Futbolda başarılı olup, daha büyük bir üne kavuşup Filistin’deki insanlara yardım etmek istiyorum. Tabii ki her şeyi düzeltemeyeceğimin ben de farkındayım. Ama elimden geldiği kadarıyla, çocuklar başta olmak üzere Filistin halkına yardım edebilmek beni çok mutlu eder.

İsveç, Filistin’i tanıyan ilk Avrupa Birliği üyesi ülke oldu. Bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Çok mutlu oldum, çünkü orada doğdum, orada büyüdüm. İsveç kendine güveni olan bir ülke. İsveç’i çok seviyorum. Tabii ki bunun Filistin’e katkısı olacaktır ama bunlar gerçek problemi çözmek için çok işe yaramayacaktır. Çünkü bizim problemimiz çok daha büyük. Ama bu adımlar en azından bir başlangıç olabilir.

Juventus ve Manchester City formaları da giyen İsveç Milli Takım kalecisi Andreas Isaksson, Türk futbolunun en büyük eksikliğinin Türk futbolcuların Avrupa’ya gitmemesi olduğunu söyledi.

13 yıldır İsveç Milli Takım kalesini koruyan Andreas Isaksson, Kasımpaşa’da kariyerini sürdürüyor.

19 yaşında İtalyan devi Juventus’a transfer olan İsveçli kaleci, Manchester City ve PSV Eindhoven gibi önemli takımların da formalarını giydi.

Juventus’ta takım arkadaşı Edwin van der Sar’ın, kariyerinin başında kendine çok şeyler kattığını söyleyen Isaksson, Portekiz’e elenip Dünya Kupası’na katılamamalarından dolayı da büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını belirtti.

Türk futbolunun ilerlemesi için Türk oyuncuların erken yaşta Avrupa liglerine gitmesi gerektiğinin altını çizen 33 yaşındaki deneyimli kaleci “Türkler futbolcular yalnızca Türk futbolcularla oynuyor ve farklı deneyimler kazanamıyor” ifadelerini kullanıyor.

Türk futbolcular ülkelerinde çok fazla kalıyor. Avrupa’ya çıkmıyor ve bu yüzden farklı tecrübeler kazanamıyorlar. Türkler sadece Türklerle oynuyor; kendi aralarında maç yapıyorlar. Dışarıya çıkarlarsa oyunları iyileşir ve döndüklerinde ligin kalitesi yükselir.

Kasımpaşa ligin en iyi kadrolarından birine sahip. Beklentilerin uzağında kalmanızın sebepleri neler?
Henüz istediğimiz gibi oynayamıyoruz. İstediğimiz seviyeye henüz ulaşamadık. Daha iyi oynamak ve daha çok puan kazanmak için çabalıyoruz. Fazla kişisel futbol oynuyoruz, daha fazla takım olarak oynamamız lazım. Oyuncu kalitemiz yüksek ama takım olamazsak hedeflerimize ulaşamayız.

Çok önemli liglerde oynayan biri olarak Türk Ligi’nin eksikleri neler?
Bence Türk futbolcuların daha tecrübeli olmaları lazım. Türk futbolcular ülkelerinde çok fazla kalıyor. Avrupa’ya çıkmıyor ve bu yüzden farklı tecrübeler kazanamıyorlar. Türkler sadece Türklerle maç yapıyor; kendi aralarında oynuyorlar. Dışarıya çıkarlarsa oyunları iyileşir ve döndüklerinde ligin kalitesi yükselir. Umarım bu yeni yabancı kuralı, Türk futbolcuların Avrupa’ya daha fazla açılmasına yardımcı olur.

Yeni yabancı kuralı Türk futboluna neler getirir?
Bence iyi olacak. Lige daha çok kalite getirecek ve seviyeyi yükselecektir. Avrupa’nın diğer önemli liglerine baktığımız zaman da çok fazla yabancı olduğunu görüyoruz. Ancak milli takımdaki başarıları düşmüyor. Bu yeni kuralın, Türk Milli Takımı’nı çok fazla etkileyeceğini sanmıyorum. Milli takıma zarar vermeyecektir.

İsveç Milli Takımı’nda Erkan Zengin ve Jimmy Durmaz ile birlikte oynuyorsunuz. İki Türk oyuncu İsveç’e neler katıyor?
Erkan ve Jimmy çok iyi futbolcular. Erkan daha deneyimli bir isim, ikisi de çok yetenekli. İsveç milli takımı olarak kesinlikle Erkan ve Jimmy’ye ihtiyacımız var. Erkan son maçlarımızda ilk 11’de sahaya çıktı. Onun iyi bir futbolcu olduğunu herkes biliyor. Erkan, İsveç ilk 11’inin değişmez ismi olabilir.

İsveç’in son büyük turnuvalarda yer alamamasının sebebi size göre nelerdir?
Brezilya’nın ev sahipliği yaptığı son Dünya Kupası’na katılamadığımız için büyük hayal kırıklığı yaşadık. Almanya ile birlikte yer aldığımız grubu ikinci sırada bitirdik ve play-off hakkı kazandık. Bu turda Portekiz’e karşı evimizde 2-1 öne geçsek de Ronaldo’nun golleri elenmemize sebep oldu. Acı bir gündü. Tabii artık bunları geride bırakmamız gerekiyor. Şu an EURO 2016’ya katılmak için bir şansımız var ve bunu sonuna kadar zorlayacağız.

İsveç milli takımı olarak kesinlikle Erkan ve Jimmy’ye ihtiyacımız var. Erkan son maçlarımızda ilk 11’de sahaya çıktı. Onun iyi bir futbolcu olduğunu herkes biliyor. Erkan, İsveç ilk 11’inin değişmez ismi olabilir.

Bir kalecinin en önemli özellikleri neler olmalı?
İyi bir kaleci hem mental, hem fiziksel olarak çok güçlü olmalıdır. En zoru da mental olarak hazır olmaktır. Çünkü bazen maç içinde hatalar yapabilirsiniz. Ne kadar güçlüyseniz, yaptığınız hatanın etkisinden o kadar çabuk çıkarsınız. Bu da bir kaleciyi başarıya götüren en önemli faktördür.

Yediğiniz en güzel gol hangisiydi?
Normalde yediğim golleri unutmaya çalışırım. Şu an aklıma gelmiyor, ama eminim çok güzel goller yemişimdir.

Kariyerinizde unutamadığınız maç hangisiydi?
Tek bir maç söyleyemem zor. 2002 Dünya Kupası ve 2006 Dünya Kupası kadrolarında yer aldım. 2006’da İsveç kalesini korudum. Oynadığım tüm maçları hayatım boyunca unutmayacağım.

Futbol hayatınızın kırılma anı nedir?
İlk çıktığım maç. Benim için çok özeldi. Çünkü bu maç kariyerime yön vermemi ve futbola tutku ile bağlanmamı sağladı.

Bugüne kadar birlikte oynadığınız en iyi futbolcu kimdi?
Kesinlikle Juventus’ta birlikte oynadığım Zinedine Zidane.

İskandinavya’dan iyi kaleci çıkar görüşüne katılıyor musunuz?
Evet kesinlikle katılıyorum. İskandinavya’da gerçekten iyi kaleciler yetişiyor. Bunda, o bölgede yaşayanların fiziksel özelliklerinin de bir faydası olmuş olabilir. Kalecilikte uzun boy önemli ama tabii ki en önemli şey değil. İsveç, çok büyük bir ülke değil, dokuz milyon nüfusu var ama futbol alt yapısı gayet başarılı ve doğru yönlendirmeler yapılıyor.

Bir kaleci olarak en çok hangi ligde oynarken zevk aldınız?
Hepsinde eğlendim, benim için kaleci olarak oynamak zaten eğlenceli bir şey. Çok farklı ülkelerde ve takımlarda forma giydim. Önemli deneyimler yaşadım. Bu büyük tecrübe benim için çok özeldi.

Hollanda, İtalya, Fransa, İngiltere ve Türkiye liglerinde forma giydiniz. En tutkulu taraftar hangi ligdeydi?
Buna bir cevap vermek zor. Hangi takım ve şehirde olduğunuza göre bu değişebiliyor. Lig bazlı cevap vermem hataya düşürebilir. Türkiye’de de taraftarların çok tutkulu olduğunu söyleyebilirim.

İstanbul’da futbol dışındaki vaktinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Zamanımın büyük çoğunluğunu ailemle birlikte geçiriyorum. Çocuklarıma zaman ayırıyorum. İsveç gibi sessiz bir yerle kıyaslarsak İstanbul’da yoğun günler geçiriyorum. İstanbul muhteşem bir şehir, Avrupa ve Anadolu yakasında da çok güzel yerler görebiliyorsunuz. Boğaza yakın her yer çok güzel. Mükemmel restaurantlar ve yemekler var.

Ümit Milli Takım’ın 20 yaşındaki gözde oyuncusu Okay Yokuşlu’ya göre Türkiye’de altyapı sistemi kesinlikle yeterli değil ve genç futbolcular da kaderleriyle başbaşa bırakılıyor.

Okay Yokuşlu, henüz 17 yaşındayken iki milyon üç yüz bin lira bonservis bedeli karşılığında Kayserispor’a transfer oldu. Bu transfer, köklü İzmir kulüplerinden Altay’ın bir futbolcudan kazandığı en yüksek para olarak kayıtlara geçti.

Orta sahada görev yapan futbolcu şimdi 20 yaşında ve Türkiye’nin büyük umut bağladığı isimlerden biri. Ümit Milli Takım’ın değişmez isimlerinden olan Okay, geçtiğimiz sezon Beşiktaş ve Trabzonspor’un da transfer gündeminde yer almıştı.

Bu sezon Kayserispor’u yeniden Süper Lig’e döndürmek için ter döken genç oyuncu, Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı.

Futbola Karşıyaka’da başlayan Okay, 10 yaşında Altay altyapısına geçti. 15 yaşında profesyonel oldu ve 16 yaşında 1. Lig’de çıktığı ilk maçta iki gol birden atarak, profesyonel liglerde gol atan en genç oyuncu rekorunu kırdı.

Türkiye’de yetişen yıldız adaylarından biri olan Okay ile altyapıları ve Türk Milli Takımı’nın durumunu konuştuk.

-Türkiye’de altyapı eğitimi yeterli mi?

Altyapı olarak Türkiye’de kesinlikle bir yeterlilik yok. İzmir’de yetiştim. İzmir kulüplerinin bu konuda daha fazla dezavantajı var. Altay’ın da o zamanlar maddi sıkıntıları vardı. Saha anlamında, her şeyde sıkıntı çekiyorduk. Bizde yetiştiricilik çok az. Bir genç oyuncu kendi olabiliyorsa ya da bir hoca onu çok tutup, üstüne düşerse başarılı oluyor. Avrupa’da daha farklı olduğunu düşünüyorum. Onlar bir kumaşı gördüğü zaman, onu işliyorlar, yetiştiyorlar ve adeta onu futbolcu yapıyorlar. Türkiye’de öyle bir şey yok. Bizdeki genç futbolcular kaderleri ile başbaşa.

-İyi bir jenerasyon gelebilir mi?

Alt yaş gruplarındaki uluslararası turnuvalara bakarsanız, Ümit Milli de dahil hep başarılı olduğumuzu görürsünüz. A Milli’ye geçtiğimiz zaman bir düşüş yaşanıyor. Çok yetenekli arkadaşlarım ve kardeşlerim var. Önemli olan onları kullanabilmek. Ümit Milli Takım’da, Abdullah hocamız (Avcı) yönetiminde, çok yetenekli bir takıma sahibiz. Ancak Ümit Milli Takım’daki oyuncuların, kendi takımlarında aldığı süreler çok kısa. 20 kişi varsa, düzenli oynayan yalnızca 7-8 kişi var.

20 Yaşaltı Dünya Futbol Şampiyonası’nda Fransa’ya elendik. O takımın yedekleri bile kendi liglerinde düzenli forma alan oyunculardı. Onlar hep bu arenada oldukları için ön plandalar. Bizde ise orada çok iyi turnuva geçiren bir futbolcu bile, kulübünde bir iki ay oynamadığı için unutulmaya başlıyor.  

Hakan Çalhanoğlu ve Salih Uçan. Neden bu isimleri söyledim. Çünkü çok küçük yaşlardan beri milli takımlarda beraber oynuyoruz. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Birimiz topu aldığında ne yapacağını ve nerede duracağını çok iyi biliyoruz. Onlarla birlikte A Milli Takım’da oynamak isterim. Başarılı olmak için iyi takım olmak gerekiyor deniliyor. Aslında önce iyi arkadaş olmak gerekiyor.

-Genç Milli Takım’daki başarılar neden A Milli Takım’a yansımıyor? Genç Milli Takım’daki isimlerin neden A Milli Takım’a çıkışı kolay olmuyor?

Onu da süre alamamaya bağlıyorum. Kendi kulüplerinde süre alsalar, arkalarında durulsa onlar da kendilerini gösterecektir. A Milli Takım’a, hiçbir oyuncu bir şey yapmadan gidemez, kendini ispatlamadan gidemez. Genç futbolcuya özgüveni vermezseniz o iş zor gibi geliyor.

-Düzenli forma giyememekte genç oyuncuların hataları yok mu?

Tabii ki suçu sadece başkalarının üzerine yıkmak da olmaz. Ama bence hakkıyla çalışan ve gerçekten o formayı isteyen birçok oyuncu var. Ben burada onlar adına konuşuyorum. Hocasının dediklerini yapan, sahaya çıktığı zaman herşeyini ortaya koyan genç futbolcular için sabredilmeli ve tölerans gösterilmeli.

-Türk Milli Takımı son büyük turnuvalara katılamadı. Ümit Milli Takım’da forma giyen sen ve arkadaşlarında; ‘A Milli Takım formasını giyeriz, bu takımı yükseltiriz’ güveni, hırsı var mı?

Kesinlikle var. Zaten 15 yaşından beri Türk bayrağını göğsümde taşıyorum. Çok yetenekli arkadaşlarımız var. En az şu an A Milli Takım’daki abilerimiz kadar yetenekli oyuncular aşağıdan yetişiyorlar. Başarılı olacağımıza inanıyorum.

-A Milli Takım’ın orta sahasında beraber oynarsak başarılı oluruz dediğin isimleri sayar mısın?

Hakan Çalhanoğlu ve Salih Uçan. Neden bu isimleri söyledim. Çünkü çok küçük yaşlardan beri milli takımlarda beraber oynuyoruz. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Birimiz topu aldığında ne yapacağını ve nerede duracağını çok iyi biliyoruz. Onlarla birlikte A Milli Takım’da oynamak isterim. Başarılı olmak için iyi takım olmak gerekiyor deniliyor. Önce iyi arkadaş olmak gerekiyor. Saha içinde bir şey söyleyince art niyet olmadığı biliyoruz, böylece başarı geliyor. Sadece onlarla değil tabii tüm arkadaşlarımızla, onlarla aynı mevkiide olduğumuz için, birbirimize daha yakın oynadığımız için adlarını söylüyorum.

-Yabancı sınırlamasının kalkmasını ister misin?

Türk oyuncuların Avrupa’ya çıkması daha kolay olabilseydi, yabancı sayısının serbest olmasını isterdim. Çünkü yurt dışında oynamanın daha avantajlı olduğunu düşünüyorum.

-Türkiye’de oyuncuların yurt dışına gitmeme sebebi olarak; ‘Türkiye’de daha fazla para kazanmaları, yurt dışında ise hem az kazanıp hem de daha fazla disiplin altına girmeleri’ gösteriliyor. Sen buna katılıyor musun?

Buna kesinlikle katılmıyorum. Kim Avrupa’da oynamak istemez. Allah izin verirse, bu işten 10 yıl daha ekmek yiyeceğim, nasıl olsa iyi olduğum sürece bu işten para kazanacağım. Niye ismimi daha çok kişiye duyurmayayım? Neden dünya çapında tanınmayayım? Avrupa’ya gitmek istiyorum. Orada da burada da oynadığınız zaman rahat bir yaşam süreceksiniz. İkisinin arasında bir fark yok ama futbol hayatınız bittiğinde paradan daha önemli şeyler bırakmak gurur verecektir. Benim gibi düşünen arkadaşlarımın sayısı oldukça fazla.

-Ne zaman Avrupa’ya gitmeyi hedefliyorsun?

İlk hedefim Türkiye’de bazı şeyleri başarmak, kendimi ispatlamak. Bunu da en yakın zamanda yapmayı planlıyorum. Daha sonra Avrupa’ya gitmek istiyorum. Çünkü milli takımlarda çok sayıda maça çıktım. İnanın, Avrupa takımlarıyla oynadığımız maçlar bir Süper Lig karşılaşmasından taktik disiplin açısından daha zorlu geçiyor. Orada daha keyifli bir futbol izleyebilirsiniz. Ben bunu yaşamak istiyorum. Şampiyonlar Ligi ve UEFA maçlarında kendimi görmek istiyorum. En kısa zamanda Avrupa’ya gitme hedefim var.

Ümit Milli Takım’daki oyuncuların, kendi takımlarında aldığı süreler çok kısa. 20 kişi varsa, düzenli oynayan yalnızca 7-8 kişi var.

-Avrupa’da oynamak istediğin, oyun tarzına uygun gördüğün bir lig var mı?Çok düşük hedefleri olan bir takım olmadığı sürece, orta düzey takımların hepsinde oynamak isterim. Almanya, İspanya olabilir, bu ligleri severek izliyorum.

-En güvendiğin özelliğin nedir?

Saha içinde oyunu okuyabilmem ve durum kötü gittiği anda oyunu iyiye çevirebilmem.

-Süper Lig’de oynamak istediğin bir takım var mı?

Yok. Kafamdaki uygun şartlar ve koşullar oluşursa, ilk hedefim Avrupa olur.

-Süper Lig takımlarından sana gelen bir teklif oldu mu?

Bana gelen resmi bir teklif yok. Kulübe geliyorsa, onu bilmiyorum. Benimle görüşülen bir konu olmadı. 

-Örnek aldığın futbolcular kimler?

Zidane’ı çok beğenirdim ve takip ederdim. Gerrard ve Lampard diğer beğendiğim isimler.