Manset

Başarılı işlere imza atmak için Portekiz ve İspanya’nın yolunu tuttuğumdan beri en çok arzuladığım röportaj Porto’nun Brezilyalı yıldızı Hulk’la gerçekleştireceğimdi. Dünya futbolunun belki de gelecek 10 yılına damga vurmaya aday futbolcuların başında gelen ve Avrupa transfer gündeminin de en yukarılarında yer alan yıldız oyuncu, Türkiye basınında ilk röportajını Sporx’e verecekti. Hem de UEFA Avrupa Ligi yarı final rövanş maçından yalnızca iki gün önce.

Ve uzun uğraşlardan sonra o gün gelmişti.

Bana bu seyahatimde eşlik eden sevgili dostum Barbaros Gözneli’nin yoğun çabaları sonucunda daha önce Braga’ada yaptığı gibi Porto Kulübü’nden yönetimden hatırlı kişileri araya sokarak röportaj için izni alıp, girilmesi çok zor denilen Porto tesislerine girdik. Heyecanla yıldız oyuncuyu beklemeye başladık.

Fenerbahçe’nin Brezilyalı oyuncusu Fabio Bilica’nın samimi arkadaşı olduğunu bildiğimiz Hulk’a, röportajın başında Bilica’nın selamını iletmeyi unutmuyoruz. Hulk da eski dostuna Portekiz’den sevgilerini bizim aracılığımızla yolluyor.

Artık sıra röportajımıza geliyor. İşte sorularımız ve Hulk’un yanıtları:

“ÇIPLAK AYAKLARLA TOP OYNAMAYA BAŞLADIM”

-İlk olarak futbola başlamadan önceki hayatından kısaca biraz bahseder misin?
“Çok mutu bir çocukluk geçirdim. Çünkü çıplak ayaklarla arkadaşlarımla sokakta top oynardım, arkadaşlarımla şakalaşırdım. Annem ve babam sürekli olarak bizim için çalışıyorlardı. Ama şimdi Brezilya çok tehlikeli bir hale geldi. 9-10 yaşındaki çocukların elinde silah oluyor. Bu nedenle ben çocukluğumu arıyorum.”

“AİLEMİN TEK UMUDU BENDİM”

-Farklı bir yıldız portresine sahipsin. Genellikle yıldız oyuncular kademeli olarak yükselişe geçerken sen önce Portekiz’e geliyorsun ama olmuyor önce Brezilya’nın Vitoria takımına ardından Japonya ikinci ligine transfer oluyorsun bir anlamda düşüş yaşıyorsun. Daha sonra ise Portekiz’e dönüp Porto forması giyerek bir yıldıza dönüşüyorsun.
“15 yaşında Brezilya’dan ayrılıp Portekiz’e geldim, daha çocuk yaştaydım. Portekiz’de ilk dönemlerimde istediğim şeyler olmadı ve önce Brezilya’ya ardından Japonya ikinci ligine gittim. 15 yaşımda bile Porto’nun maçlarını Dragao’da izliyordum ve Portekiz’e bir gün dönüp Porto forması giyeceğim diyordum. Ve bu hayalimi de gerçekleştirdiğim için çok mutluyum.”

-Japonya ikinci liginden bu seviyeye hızlı bir şekilde yükselmek hiç kolay değil. Büyük bir hırsın olmalı…
“Ailemin yardımıma ihtiyacı vardı. Ailemden, çocuk sayılabilecek bir yaşta futbol oynayıp para kazanmak için ayrılmak zorunda kaldım. Bir gün iyi yerlere gelip, aileme yardım edeceğimden emindim. 15 yaşında onlardan ayrılmak kolay değilda ama tek umutları bendim. Önce Portekiz’e geldim ama olmadı, daha sonra Japonya’ya gittim ve daha sonra çok çalışarak bugünlere geldim. Evet bunlar büyük bir hırs ve inançla oldu. Başka bir futbolcu olsaydı belki de çoktan pes edip bu işi bırakırdı ama ben pes etmedim. Hep ileriye baktım ve çok önemli bir yıldız olacağımı düşündüm.”

HULK’UN MÜTHİŞ FİZİĞİNİN SIRRI…

-Müthiş bir fiziğin var. Bunu neye borçlusun?
“İnsanlar beni spor salonundan çıkmayan biri olarak düşünüyorlar. Belki söylediğime inanmayacaksın ama fiziğimi çok çalışmaya borçlu değilim. Bu benim genetik özelliğim, küçük yaşlardan beri böyle güçlü bir fiziğe sahibim.”

-Doğuştan şanslı birisin…
“3 yaşında bir oğlum var onun da çok güçlü bir fiziği var.”

-O zaman büyük bir yıldız daha geliyor diyebiliriz…
“Bakalım gelecekte göreceğiz.”

“BILICA YAKIN DOSTUM”

-Türk futbolu hakkında neler biliyorsun?
“Türk futbolunun son yıllarda büyük bir gelişim içinde olduğunu biliyorum. Daha önceki yıllarda yalnıza Roberto Carlos ve Alex gibi Brezilyalı oyuncular nedeniyle Türk futbolunu biliyordum. Bu sene de Portekizli oyuncular Beşiktaş’ta forma giyiyor. Daha önce Fenerbahçe ve Beşiktaş’a karşı forma giymiştim. Ayrıca Brezilya’da aynı şehirden olduğum yakın dostum Bilica, Fenerbahçe’de forma giyiyor ve Türk futbolu ile ilgili her zaman olumlu şeyler söylüyor.”

-Sana göre en iyi Türk futbolcu kim?
“İsimleri çok fazla aklımda tutamam ama çok iyi Türk futbolcular olduğunu söyleyebilirim. Onlara karşı oynadığımda oldukça zorlandım. Net bir isim ise maalesef veremiyorum.”

“MİLLİ TAKIMA NEDEN SEÇİLMEDİĞİMİ BİLMİYORUM”

-Müthiş bir çıkış içindesin. Avrupa’nın dev kulüplerini de peşinde koşturuyorsun. Ama Brezilya Milli Takım formasını yalnızca 3 kez hazırlık maçında giyebildin. Bu konu hakkında neler söylemek istersin?
“Bu soruyu çevremdeki herkes de bana sürekli soruyor ama bunun cevabını ben de bilmiyorum. İyi bir çıkış yakaladığımı ve milli takıma çağırılmayı hakettiğimi düşünüyorum. Ama sorunuzun cevabını verecek kişiler, milli takım yetkilileridir. Önceliğim Porto kulübü ve Porto’nun başarılı olmasıdır. Tüm gücümü Porto için harcıyorum. Tabii ki Brezilyalı olarak milli takımda oynamak isterim. Brezilya milli takımında oynamaya başlarsamm bir daha yerimi kolay kolay kaybetmem.”

-Saha içinde en iyi anlaştığın oyuncu kim?
“Futbol bir takım oyunudur. Herkes özellikle bu sezon Falcao ve benim uyumumu konuşuyor ama işin sırrı birlik ve beraberliktir. Yalnızca ben ve Falcao bir takım değiliz, diğer arkadaşlarımızın yardımı olmasaydı iyi yerlere gelemezdik. Bütün takım arkadaşlarımla iyi anlaşıyorum, tüm takım arkadaşlarımız birbiriyle anlaştığı için Porto bu kadar başarılı.”

“ANCAK KUPAYI ALINCA BAŞARILI OLURUZ”

-Avrupa Ligi’nde finale çok yakınsınız ve kupanın da en büyük favorisi olarak gösteriliyorsunuz. Senin görüşün nedir?
“Herkesin bizi favori göstermesinin iyi ve kötü yanları var. Sonuçta daha yarı final rövanş maçını oynamadık ve final maçı var, daha her şey bitmedi. İyi yanı iyi bir takım olduğumuzu herkesin bilmesi, kötü yanı ise herkesin bizi şampiyon olarak göstermesi. Önümüzde kazanacak maçlar var ancak kupayı alınca başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz.”

-Güçlü, hızlı ve sert şutlara sahipsin. Peki senin en güvendiğin özelliğin nedir?
“Kendimi anlatmam biraz zor ama hızıma,tekniğime ve sert şutlarıma güveniyorum. Güvendiğim bir çok özelliğim var.”

“İSPANYA VE İNGİLTERE LİGİNİ İZLEMEKTEN ZEVK ALIYORUM”

-Bir çok takımın seni kadrosuna katmak istediğini biliyoruz. İlerleyen dönemde forma giymek istediğin bir lig var mı?
“Porto ile 3 yıllık kontratım var. Burada çok mutluyum, Porto da dünyanın en büyük kulüplerinden bir tanesi. Sürekli hakkımda transfer haberleri yapılıyor ama benim bir yere gittiğim yok. Tabii ki Porto’nun ve benim de menfaatime olursa, transfer olurum. İleride böyle bir teklif gelirse değerlendirilebilir.”

-Oyun yapısı olarak futbol oynamaktan zevk alacağını düşündüğün lig hangisi?
“Önceliğim İspanya ve İngiltere ligi. Alman ve İtalyan liglerini de beğeniyorum. Elimden geldiği kadar maç kaçırmamaya ve izlediğim maçlardan dersler çıkarmaya çalışıyorum.”

“BEŞİKTAŞ TARAFTARINI ASLA UNUTMAYACAĞIM”

-Bu sezon Beşiktaş ile grup maçlarında iki kez karşı karşıya geldiniz. Bu maçlarla ilgili neler söylemek istersin?
“Bizim için İstanbul’daki karşılaşma çok önemliydi. 1-0 öne geçtik ama daha sonra 10 kişi kaldık. Buna rağmen karşılaşmayı 3-1 kazanmayı başardık. Benim açımdan da iki gol atmam nedeniyle önemli bir karşılaşmaydı. Sizin aracılığınızla Beşiktaş taraftarına mesaj yollamak istiyorum. İkinci golü attığımda tüm Beşiktaşlı taraftarlar beni ayakta alkışladı. Kariyerim adına unutamayacağım bir andı. Beşiktaş taraftarına gösterdiği centilmenlik için çok teşekkür ediyorum.”

-Türk futbolseverleri seni çok beğeniyor. Beşiktaş taraftarı da zaten çok meşhurdur ve senin gibi yetenekli bir futbolcuyu canlı izleyince hayranlıklarının arttığını düşünüyorum.
“Beşiktaş taraftarının beni beğenmesi ve sevmesine çok sevindim. Onlardan böyle bir övgü almak benim için önemli.”

-Kısa süre kaldın ama Türkiye’de unutamadığın bir olay var mıydı?
“Beşiktaş taraftarını hiç unutamayorum. Takımlarını maç başlamadan büyük bir coşkuyla desteklemeye başladılar. Ben ikinci golü atınca ayakta alkışladılar. Rakip takım taraftarları tarafından yaptığınız işin iyi olarak bilinmesi asla unutulacak bir şey değildir. O günü asla unutmayacağım.”

-En güzel golün hangisi?
“Bir çok güzel gol attım, seçmem zor.”

-O zaman en özel golün diyelim…
“En özel golüm Benfica’yı deplasmanda 2-1 yendiğimiz maçta attığım goldü. O golle Benfica’yı mağlup edip, şampiyonluğumuzu matematiksel olarak ilan ettik.”

“RONALDO İLE OYNAMAK İSTERDİM AMA..”

-Birlikte oynamak istediğin oyuncu kim?
“Gerçekten çok önemli oyuncular var ama benim tek birlikte oynamak istediğim oyuncu Ronaldo’ydu. O da futbolu bıraktı ve ne yazık ki bu şansımı kaybettim.”

“KİM BİLİR BELKİ TÜRKİYE’YE GELİRİM”

-Keşke Japonya yerine Türkiye’ye gelseydin. En azından 2-3 yıl seni yakından izleme şansımız olurdu…
“Hiç bir zaman olacakların önüne geçemezsini. Şans beni Brezilya’ya götürdü ve orada da adaptasyon sürecim çok kısa sürdü ve ardından da Porto’ya geldim. Ama hiç belli olmaz ileride Türkiye’de de kariyerimi sürdürebilirim.”

-Umarız olur…
“Olabilir. Neden olmasın!”

“HEP PORTO TARAFTARI OLARAK KALACAĞIM”

-Hayatının kırılma anı nedir?
“Hayatımda iki kırılma anı var. Birincisi Japonya’ya gittiğim andı. Size yalan söylemeyeceğim çok fakir bir ailem vardı ve Japonya’da ilk defa onlara iyi paralar göndermeye başlamıştım. İkincisi ise Porto’ya gelişimdir. Hulk’u Hulk yapan Porto’dur. Bana her şeyi veren, bugünlere getiren Porto’dur. Porto’yu kalbimin derinliklerine taşıdım, futbolu bıraktıktan sonra da Porto taraftarı olarak kalacağım.”

-Son olarak Türk futbolseverlere bir mesajın var mı?
“Türk taraftarlara çok teşekkür ediyorum. Bana büyük ilgi gösterdiler ve çok kibarlardı. Yaptığım işin Türkiye’de ilgi görmesi beni çok mutlu etti. Onlara şükran duyuyorum.”

Eski efsane golcü Roy Makaay, Hilmi Sever’e konuştu. Galatasaray’dan transfer teklifi aldığını ancak daha önemli bir ligde oynamak için teklifi kabul etmediğini söyledi.

Son vuruşlardaki ustalığı ve ceza sahası içindeki bitiriciliği ile efsaneleşen Hollandalı golcü Rooy Makaay, aktif futbol kariyerinin son üç yılını geçirdiği Feyenoord’da 19 yaş altı takımının teknik direktörlüğünü yapıyor.

Şampiyonlar Ligi tarihinin en hızlı golünü atan Makaay’ın kariyerinde Altın Ayakkabı, La Liga gol krallığı, La Liga ve Bundesliga şampiyonlukları ve Bayern Münih tarihinin en pahalı transferi gibi pek çok unvan bulunuyor.

Adı geçmişte Türk takımları ile de anılan Roy Makaay, Deportivo döneminde Galatasaray’dan teklif aldığını belirtti. Sarı kırmızılı takımın yöneticileri ile görüştüğünü ancak ‘daha önemli bir ligde forma giymek için’ bu teklifi kabul etmediğini açıkladı.

Efsane golcü kariyerinin en unutulmaz olayının ise Real Madrid ve Barcelona gibi devleri geride bırakarak Deportivo La Coruna ile elde ettikleri La Liga şampiyonluğu olduğunu söylüyor.

Feyenoord altyapısındaki göreviniz nedir?
Feyenoord 19 yaş altı takımının teknik direktörüyüm. Ancak tüm yaş kategorileri ile yakından ilgileniyorum. Her gün en az iki antrenmana çıkıyorum. Feyenoord altyapısının daha başarılı olması için elimden gelen tüm gayreti gösteriyorum.

Deportivo’da oynarken Galatasaray’dan resmi transfer teklifi aldım. Aynı dönemde İspanya’dan ve Almanya’dan da teklifler almıştım. 28 yaşındaydım ve önemli bir ligde forma giymek istiyordum. Bu nedenle Galatasaray’ın teklifini kabul etmedim. Fenerbahçe’den ise doğrudan bir teklif almadım.

Feyenoord altyapısı nasıl işliyor?
Altyapımız ülkenin önemli altyapılarından bir tanesi. Özellikle son beş yılda diğer altyapıların önüne geçmeye başladık. Bunun en temel sebeplerinden biri, uzun süredir aynı altyapı hocalarıyla çalışıyor olmamız. Kulübü iyi bilen eski futbolcular altyapılarda görev yapıyor. Bu kişiler, kulübü çok iyi bilen ve gönülden bağlı olan isimler. Ayrıca, altyapı teknik direktörlüğünü bir sıçrama tahtası olarak görmüyorlar.

Feyenoord’un şu anki sahaları yetersiz kalmaya başladı. Kulübün iki üç yıllık planları içinde yeni sahalar ve tesisler bulunuyor. Bunlar gerçekleştiği zaman altyapı konusunda çok daha iyi noktalara geleceğiz.

Futbolculuk döneminizde Galatasaray ve Fenerbahçe’den teklif aldığınız yazılmıştı. Bu haberler gerçek miydi?
Deportivo La Coruna’da oynarken Galatasaray’dan resmi transfer teklifi aldım. Aynı dönemde İspanya’dan ve Almanya’dan da teklifler almıştım. 28 yaşındaydım ve önemli bir ligde forma giymek istiyordum. Bu nedenle Galatasaray’dan gelen teklifi kabul etmedim. Tabii ki Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş büyük takımlar. Türkiye’de oynamak da çok zevkli olurdu ama ben kariyerimi İspanya ve Almanya’da sürdürmek istedim. Bu nedenle tercihim Bayern Münih oldu.

Fenerbahçe’den ise resmi teklif almadım. Belki menajerimle temasa geçmiş olabilirler ama doğrudan benimle yalnızca Galatasaray temasa geçti. Galatasaraylı yöneticiler ile kısa bir görüşme yaptık ve Türkiye’de oynamayı düşünmediğini ilettim. Ve bu konu kapandı.

makaay

Türk futbolu hakkında neler biliyorsunuz?
Dürüst olmak gerekirse Türk futbolunu fazla takip edemiyorum. Burada çok yoğun bir işim var. Takip ettiğim ligler İspanya ve Almanya ligi. Türkiye’de yalnızca Wesley Sneijder ve Dirk Kuyt’ın önemli maçlarını izlemeye çalışıyorum. Galatasaray-Real Madrid ve Juventus-Galatasaray maçlarını izlemiştim.

Bayern Münih formasıyla, Real Madrid’e 10.02 saniyede attığınız golle Şampiyonlar Ligi tarihinin en hızlı golü rekoruna sahipsiniz. Rekorunuz hâlâ kırılamadı. Bu nasıl bir duygu?
Şampiyonlar Ligi’nde bir rekorun sahibi olmak tabii ki gurur verici ama çocuklarım bu rekora benden daha çok seviniyor. Evde altın ayakkabım var, çocuklarım onu da her gördüğünde seviniyor.

Valencia’dan Jonas rekorunuza çok yaklaştı (10.50). Bu sizi endişelendirmiş miydi?
Rekorumun kırılması beni endişelendirmiyor. Bu durum oğlumu endişelendiriyor. Jonas golü ilk attığında oğlum hemen bana mesaj atmıştı; ‘Baba rekorun kırıldı’ diye. Sonra attığımız golleri tekrar analiz ettiler ve rekorun bende kaldığı görüldü. Oğlumun yüzü yeniden güldü.

Çok önemli takımlarda forma giydiniz. Önemli başarılar kazandınız. Ancak Hollanda Milli Takımı’nda beklendiği kadar forma şansı bulamadınız. Bunun sebepleri nelerdi?
Benim şansızlığım, oynadığım dönemde Hollanda’nın dünyanın en önemli golcülerine sahip olmasıydı. Kluivert, Van Nistelrooy ve Bergkamp gibi güçlü rakiplerim bulunuyordu. 43 kez milli takım forması giydim, iki kez Avrupa Futbol Şampiyonası ve bir olimpiyatta yer aldım. Evet daha fazla forma giymek isterdim ama bunlar da benim için önemli başarılardı.

Benzer bir şansızlık da Bayern Münih’te oldu sanırım. Orada da Luca Toni, Miroslav Klose ve Podolski transfer edildikten sonra ayrılma kararı verdiniz…
Dört sene Bayern Münih’te oynadım, bu dönemde tüm maçlarda forma giydim. İlk iki yılımızda Bundesliga ve Almanya Kupası şampiyonluklarını kazandık. Bayern’deki son senemde ise ligi dördüncü sırada bitirdik. Tabii ki bu durum kabul edilemezdi. Bunun üzerine Bayern Münih büyük bir transfer harekatına başladı. Luca Toni ve Miroslav Klose gibi isimler transfer edildi. Kadroda genç golcü Lukas Podolski de bulunuyordu. Bu benim için zorlu bir ortam oluşturdu. Kalıp paramı da alabilirdim ama ben bunu istemedim. 32 yaşıma gelmiştim ve son 10 yılımı ülkemin dışında geçirmiştim. Ayrıca son senelerimde sahada olmak istiyordum. Bu nedenle Feyenoord’a gidip, futbola iyi bir kulüpte veda etmeye karar verdim.

Benim şansızlığım, oynadığım dönemde Hollanda’nın dünyanın en önemli golcülerine sahip olmasıydı. Kluivert, Van Nistelrooy ve Bergkamp gibi güçlü rakiplerim bulunuyordu. 43 kez milli takım forması giydim, iki kez Avrupa Futbol Şampiyonası ve bir olimpiyatta yer aldım. Evet daha fazla forma giymek isterdim ama bunlar da benim için önemli başarılardı.

Dünyada klasik forvet tanımının değiştiğini düşünüyor musunuz?
Benim tarzımda santrforların günümüzdeki örnekleri olarak Chelsea’den Diego Costa ve Bayern Münih’ten Robert Lewandowski’yi verebilirim. Ancak dediğiniz gibi klasik tarzda golcü tipi fazla kalmadı. Barcelona Messi’yi forvete koyduktan sonra, forvet tanımı da değişti. Tüm takımlar benzer bir ismi ileri uçta oynatmaya başladı. Bu nedenle tam bir golcü diyebileceğimiz isimerin sayısı azaldı. Ben yine de Diego Costa’yı çok beğeniyorum.

Karşısında en zorlandığınız defans oyuncusu kimdi?
O kadar çok savunmacıya karşı oynadım ki… En çok zorlayanlar Milan’dan Paola Maldini ve Valencia’dan Roberto Ayala’ydı. Ayala, ona ‘Arjantinli kasap’ demek daha doğru olur. Tabii ki vatandaşım Jaap Stam da var ama neyse ki onunla fazla karşılıklı oynamadık.

Futbol hayatınızda unutamadığınız an neydi?
Unutamadığım anlardan ilki Deportivo ile yaşadığımız La Liga şampiyonluğu. Beklentisi olmayan bir kulübü Real Madrid ve Barcelona gibi dev bütçeli takımların önünde şampiyonluğa taşıdık. Bayern Münih ile yaşadığım şampiyonluk da çok özeldi ama Deportivo ile kazandığımız şampiyonluk çok daha büyük bir başarıydı.

Saha içinde en iyi anlaştığınız isim kimdi?
Deportivo’da Valeron. Mükemmel bir oyuncuydu. Çok zekiydi ve uyumumuz müthişti.

Lakabınız ‘Phantom’. Bu nereden geliyor?
Bayern Münih’te oynarken, üç maçta üst üste uzatmalarda gol atmıştım. Alman gazetesi Bild de bana bu nedenle ‘Phantom’ lakabını takmıştı. Bu lakap üzerime yapıştı. İyi gitmeyen maçlarda hızlı bir şekilde ortaya çıkıp işi bitirebiliyordum.

Feyenoord’da Türk oyuncu Kazım Kazım da forma giyiyor. Kazım’ın performansını nasıl değerlendirirsiniz?
Feyenoord’un her maçını yakından takip ediyorum. Kazım bu sezon Hollanda Ligi’nde çok iyi bir performans sergiliyor. Güvenini yeniden kazandı. Feyenoord’un Şampiyonlar Ligi hedefine katılma hedefine katkı yapıyor. Kazım, hırsı ve yetenekleriyle Türkiye’ye büyük güç katacaktır. Türk Milli Takımı’nın teknik direktörü de eminim bunun farkındadır.

Ajax, PSV ve Feynoord gibi takımların Avrupa’da büyük hedeflere oynayamamasının sebepleri nelerdir?
Hollanda’da futbola İngiltere, İspanya ve Fransa’da olduğu kadar bütçe ayrılmıyor. En önemli sebep ise şu: Eskiden Kluivert, Davids, Stam gibi oyuncular belirli bir yaşa kadar Hollanda’da kalıyordu. 25-26 yaşından sonra yurtdışına çıkış yapıyorlardı. Artık iyi oyuncularımız altyapılardan transfer ediliyor. Bu nedenle Hollanda Ligi güçlenemiyor.

Dünyanın en iyi savunmacılarından olan Stam, Ajax tesislerinde Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı. En başarılı alt yapılardan Ajax’ın sistemini ve kariyerinin önemli anlarını anlattı.

PSV’de ortaya koyduğu performansla adını tüm dünyaya duyuran Jaap Stam, Manchester United ile üç yıl üst üste Premier League şampiyonluğu ve 1999’da Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu zaferi yaşadı.

Manchester United, Lazio, Milan ve Ajax gibi takımların formalarını da giyen Stam, 2007’de aktif futbol yaşantısına son verdi.

Jong Ajax (Ajax A2 Takımı)’ta teknik direktörlük yapan Jaap Stam, Hollanda futboluna yeni yıldızlar kazandırmaya çalışıyor.

Ajax’ın futbolcu fabrikası alt yapısının farklarını Al Jazeera‘ye anlatan 42 yaşındaki efsane futbolcu, Ajax alt yapısının en büyük hedefinin oyuncu yetiştirip, satmak olduğunu belirtti.

Dünyanın en iyi savunma oyuncularından biri olan Jaap Stam, iyi bir savunma oyuncusunun acımasız olması gerektiğinin altını çiziyor. En beğendiği defans oyuncusunun ise Real Madrid’in Fransız stoperi Raphael Varane olduğunu söylüyor.

Şampiyonlar Ligi’nin iki unutulmaz finali olan 1999 ve 2005’te yer alan Jaap Stam, “Hayatımda bir daha İstanbul’daki gibi bir an yaşamak istemem” ifadelerini kullanıyor.

Premier League’de fizik gücü yüksek bir futbol oynanıyor. Hakemler her şeye düdük çalmıyor, oyunu devam ettiriyorlar. İtalya’ya gittiğimde ise bambaşka bir ortamla karşılaştım. İtalya’da oyuncular üflesem kendilerini yere atıyorlardı. İtalya’ya alışmakta başta çok zorlandım.

-Ajax alt yapısını dünyada ön plana çıkaran farklar nelerdir?
Ajax uzun yıllardır alt yapıya büyük önem veren bir kulüp. Bu konuda köklü bir geleneği var. Dünyada örnek gösterilen alt yapımızda iyi oyuncu yetiştirmek için her türlü imkanımız var. Tesisimiz ve sahalarımız genç yaştaki futbolcuların gelişimi için çok uygun. Küçük yaştan itibaren yakından gelişimini izlediğimiz futbolcuların teknik, taktik ve hız gelişimlerine çok önem veriyoruz.

Onları uluslararası turnuvalarda oynatarak deneyim kazanmalarını, üzerlerindeki korkuyu atmalarını sağlıyoruz. Belirli bir yaşa gelen ve dikkat çeken yetenekli oyunculara sözleşme öneriyoruz.

Burada verilen eğitimlerin yanı sıra scout dediğimiz çok sayıda deneyimli isimden oluşan futbolcu tarama ekibimiz var. Danimarka, Norveç gibi kuzey ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinden genç yaşta yetenekli çocukları bulup getiriyorlar. Bizler de burada Ajax’ın değerleriyle onları eğitiyoruz.

Ayrıca belirli dönemlerde yetenek günleri organize ediyoruz. Aileler 2-3 günlüğüne çocuklarını bize emanet ediyorlar. Alt yapı hocalarımız da çocukları iyi bir şekilde analiz edip yetenekli olanları alt yapıya kazandırıyorlar. 2-3 gün içinde 1000’in üzerinde çocuk alt yapıya girmek için geliyor. Geniş bir havuzdan oyuncu seçme olanağımız oluyor. Bu organizasyonlarla scoutlarımızın gözünden kaçan çocukları da Ajax’a kazandırmış oluyoruz.

jaap stam

-Kaç kişilik bir scout ekibiniz var?
Tam net bir rakam veremem. Hollanda’nın her yerinde ve yurt dışında bizi temsil eden isimler var. Bizim için çalışan partnerler, kurumlar ve kulüpleri sayarsak 1000’in üzerinde izleyici ekibimiz bulunuyor.

-Ajax alt yapısının en büyük hedefi oyuncu yetiştirip, satmak mıdır?
Kulüp olarak en büyük hedefimiz, alt yapıdan iyi oyuncular yetiştirmek. Daha sonra onları 2-3 sene A takımda oynatmak ve daha sonra da iyi bir bonservis bedeli karşılığında satmak. Onların boşluğunu da her yıl geriden gelen yeni isimlerle doldurmaktır.

Hollanda futbolunda Chelsea, PSG ve Bayern Münih gibi dev bütçeli takımlar yok. Bu nedenle bizim için alt yapıdan oyuncu yetiştirip bunları İspanya ve İngiltere gibi liglere satmak çok önemli.

Tabii ki Ajax’ın her sezon Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden bir takım olmasını da göz ardı etmiyoruz.

Dünyada transfer yaşı her geçen yıl daha da düşüyor. Artık bazı oyuncularımız A takıma çıkmadan transfer ediliyor. Örneğin, bu sezon Manchester United’a ve Real Madrid’e birer oyuncu verdik.

-Ajax alt yapısında kaç futbolcu var?
7-19 yaş arasındaki takımlarımızda 280’in üzerinde oyuncumuz var. Ajax A takımına geçişte son aşama olan Jong Ajax (A2 takımı) bu sayıya dahil değil.

-Dünyanın en iyi savunma oyuncularından biri olarak gösteriliyorsunuz. Sizin şu an en beğendiğiniz savunma oyuncusu kim?
Real Madrid’in genç Fransız stoperi Raphael Varane. Birebirlerde çok güçlü, hızlı, ayakta kalmayı becerebiliyor. Genç olmasına dünyanın en önemli takımlarından birinde forma giyiyor. Uzun yıllar onu üst düzeyde izleyeceğimizi düşünüyorum. Şu an gördüğüm potansiyeli en yüksek ve alt yapısı sağlam olan futbolcu.

Bir de Javier Mascherano’yu söylemek istiyorum. Arjantin Milli Takım’nda orta sahada görev yapıyor ama Barcelona’da stoperde oynuyor. Çok sert ve etkili bir kesici. Zamanlaması, hızı ve futbol görüşü çok üst düzeyde. Orta saha oyuncusu olarak defansta oynamak zordur. Defans oyuncusu olarak bizim deyimimizle ‘acımasız’ olmanız gerekiyor. Mascherano da böyle bir oyuncu. Bende sahaya çıktığım zaman acımasız oluyordum.

İstanbul’daki final maçının bitiş düdüğüyle birlikte büyük bir dram yaşandı. İlk yarıyı 3-0 önde bitirmiştik. Ardından üst üste goller yedik. Penaltılara çıkarken, moral olarak çökmüş bir haldeydik, penaltılarda elendik. Saha içinde ve soyunma odasında kimse birbirinin yüzüne bakamıyordu. Orada yaşadıklarımızı hiçbir kelime ile anlatamam. Hayatımda bir daha İstanbul’daki gibi bir an yaşamak istemem.

-Manchester United’da oynarken, Patrick Viera ile yaşadığınız gerginlik hemen aklıma gelen olaylardan biri. Bu acımasızlığın size sorun çıkardığını düşünüyor musunuz?

Hayır düşünmüyorum. Sertlik iyi bir savunma oyuncusunun olmazsa olmazıdır. Hollanda’dan ilk olarak İngiltere’ye gittim. Premier League’de fizik gücü yüksek bir futbol oynanıyor. Hakemler her şeye düdük çalmıyor, oyunu devam ettiriyorlar. İtalya’ya gittiğimde ise bambaşka bir ortamla karşılaştım. İtalya’da oyuncular üflesem kendilerini yere atıyorlardı. İtalya’ya alışmakta başta çok zorlandım. Çok fazla sarı kart ve kırmızı kart gördüm. Sonra oraya da mecbur uyum sağladım.

-Manchester United’dan ayrılmanızın sebebi Alex Ferguson muydu?
Manchester United’dan ayrılmamın sebebi büyük bir yanlış anlaşılmaydı. Alex Ferguson da buna göz yumdu. Manchester United ile yeni bir sözleşme imzalamıştım. Bir arkadaşımla birlikte, Manchester United’daki günlerimi, kulübün yapısı ve oyuncular arasındaki ilişkileri konu alan bir kitap yazmak istemiştim. Kitabın basılmasına yakın İngiltere’de bir gazete kitabın haklarını satın aldı, kitabın içinde yazan bölümleri gün gün yayınladı. Kitaptaki pozitif şeyleri, negatif gibi gösterip duyurdular. Bu durum, kulübün içerisinde bana karşı kötü bir ortamın oluşmasına neden oldu. O sırada Lazio beni satın almak istiyordu, gitmek istememiştim. Taraftarlar da beni çok seviyordu. Kulüp beni satmak için bu kitap olayını bahane etti ve taraftarların da tepkisini azalttılar. Manchester United’dan ayrılmam bu şekilde gerçekleşti.

-Futbol kariyerinizde karşısında en zorlandığınız forvet kimdi?
Hiç kimse. Karşısında çok zorlandığım bir oyuncu olduğunu hatırlamıyorum. Bir futbolcu önce kendine güvenmeli, ben kendime ve gücüme her zaman güveniyordum. Çok üst düzey maçlar oynadım, şampiyonluklar kazandım. Tabii ki zor maçlarım oldu ama kendi gücümden dolayı bunu rahat bir şekilde söyleyebiliyorum.

-Futbol hayatınızda unutamadığınız an neydi?
Oynadığım iki Şampiyonlar Ligi finalidir. İkisi de Şampiyonlar Ligi tarihinin en unutulmaz maçları oldu. 1999’da Manchester United ile Bayern Münih’e karşı son iki dakikada attığımız gollerle kazandığımız final, Muhteşemdi.

Bir diğeri de İstanbul’da oynanan Milan-Liverpool finali. Milan forması giyiyordum. İlk yarıyı 3-0 önde kapatıp, altı dakikada üç gol yiyerek penaltılara giden ve kupayı kaybettiğimiz maçı da unatamam. Çok güzel ve başarılı bir kariyer geçirdim, unutulmaz ödüller aldım. Bunlar da benim için unutulmaz anılar oldu.

-İstanbul’daki finali kaybettiğinizde soyunma odasında nasıl bir ortam vardı?
Final maçının bitiş düdüğüyle birlikte büyük bir dram yaşandı. İlk yarıyı 3-0 önde bitirmiştik. Herkes birbirine artık kupa geldi gözüyle bakıyordu. Birbirimizi daha da cesaretlendiriyorduk “Önümüzde kupa için yalnızca 45 dakika kaldı” diyorduk. Derken ikinci yarıya başladı, bir gol yedik, orta saha ve defansın kurgusu tamamen bozuldu. Ardından üst üste iki gol daha yedik. Penaltılara çıkarken, moral olarak çökmüş bir haldeydik, penaltılarda elendik. Saha içinde ve soyunma odasında kimse birbirinin yüzüne bakamıyordu. Orada yaşadıklarımızı hiçbir kelime ile anlatamam. Hayatımda bir daha İstanbul’daki gibi bir an yaşamak istemem.

-Beraber oynadığız en iyi oyunculardan bir 11 kurabilir misiniz?
Zor bir soru, hafızamı çok hızlı çalıştırmam gerekecek. Kaleciden başlayalım, Peter Schmeichel ve Edwin van der Sar. Scmeichel çok iyi bir çizgi kalecisiydi. Van der Saar’ın da ayakları çok iyiydi. Komple bir oyuncu söylemem gerekirse kaleye van der Saar’ı koyarım. Savunmaya ilk olarak kendimi koyuyorum. Sol bek Maldini, sol stoper Nesta, sağ bek Cafu. Orta saha Roy Keane, Paul Scholes ve Diego Simeone. İleri uçta Brezilyalı gerçek Ronaldo, sol açıkta Ryan Giggs ve sağ açıkta Arjen Robben olur.

Kaynak: Al Jazeera

O dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biri. Ona sorarsanız dünyanın en iyisi. Bir futbol efsanesi olan Eusebio ile gerçekleştirilen, her satırını keyifle okuyacağınızı düşündüğümüz bir röportaja ne dersiniz?

Hayatımın en unutulmaz anlarından birini yağmurlu bir Lizbon gecesinde yaşayacağım aklıma gelmezdi. Nasıl unutulmaz olmasın ki, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan Portekizli futbol efsanesi Eusebio ile Türkiye’den bir gazeteci olarak 50 yıl sonra ikinci röportajı gerçekleştirecektim. 50 yıl önce ilk kez Halit Kıvanç’ın yaşadığı bu gururu şimdi de bana yaşamak nasip olmuştu.

Futbolculuk döneminde gücü, sürati ve yeteneği nedeniyle ‘Kara Panter’ lakabı verilen Eusebio’nun büyüklüğünü daha iyi anlamak için Portekiz’e gitmeniz şart. Benfica Megastore’da yalnızca Eusebio’nun ürünlerinin satıldığı dev bir stand, dışarıdaki Eusebio heykelleri ve Benfica taraftarının büyük sevgisi inanılmazdı.

Eusebio ile röportajı ayarlamak da oldukça zorlu oldu. Öğlen saatlerinde buluşmak için sözleşmiştik ancak 79 yaşındaki efsane futbolcunun sürekli bir işi çıkması nedeniyle röportaj için 00:40’ta Lizbon’un şık bir restaurantında bir araya gelebildik.

‘Birazdan Eusebio gelecek’ dediğimiz zaman, garsonların savaş alarmı verilmiş gibi hareketlenmeleri de gözümün önünden hiç gitmeyecek. Restaurantın en iyi masası hazırlanmış ve Eusebio’yu beklemeye koyulmuştuk. Eusebio bizi daha fazla bekletmedi ve içeri dostlarıyla birlikte girdi. Kısa bir sohbetten sonra, sorularımızı Eusebio’ya yöneltmeye başladık.

Uzun yıllardır sayısız isimle röportaj yaptım ancak bir futbol efsanesi ile röportajın çok farklı olduğunu söylemeliyim. Bir efsane ile konuştuğumu, röportajın her anında hissediyordum. Eusebio’da konuşması ve sorularımıza verdiği cevaplarla neden bu kadar büyük bir futbolcu olduğunu kanıtlıyordu.

İşte sorularımız ve Eusebio’nun yanıtları:

“PORTEKİZ FUTBOLU HEP BİR MARKADIR”

-Dört Portekiz takımı Avrupa Ligi’nde yarı finale adını yazdırdı ve kupayı da Porto kazandı. Portekiz futbolu büyük bir çıkış içinde…
“Şu anda Portekiz futbolu çok iyi yolda. Zaten eskiden beri Portekiz futbolu bir markadır. Belki her zaman kupaları kazanmamıştır ama gücünü hep göstermiştir. Yakın zamanda futbolseverler Portekiz takımlarından çok daha büyük başarılar bekleyebilirler. Ricardo Carvalho, Cristiano Ronaldo ve Nani gibi futbolcularımızın Avrupa’nın dev kulüplerinde oynaması, Simao, Almeida ve Quaresma da Türkiye’de futbol oynaması, diğer futbolcularımızın da önünü açıyor. Bu da futbolumuzun gelişmesini sağlıyor. Yurt dışına futbolcu göndermemiz bizim için çok önemli.”

-Benfica’nın sembol ismisiniz. Benfica’nın UEFA Avrupa Ligi yarı finalinde, Braga’ya elenmesini bekliyor muydunuz?
“Bu tabii ki benim için acı bir sürpriz oldu. ”

“ÖLENE KADAR BENFICALIYIM”


-Sporting Lizbon alt yapısında futbola başladınız. Daha sonra Benfica’nın sizi kaçırdığı bir efsane gibi konuşuluyor…

“Hepsi yalan. Evet, çocukken Afrika’da Sporting Lizbon’un alt yapısında oynadım. Başımızdaki hocamız biraz çelimsiz ve diğerlerinden daha küçük bir çocuk oluğum için beni sevmiyordu, Sporting de benimle kontrat yapmamıştı. Annem sırf, hocaya iyi bir oyuncu olduğumu gösterebilmek için bir yıl kontrat yaptırdı ve oynamaya devam ettim. 18 yaşım bitene kadar Sporting alt yapısında kaldım ama ne ben ne de ailem Sporting’li değildi. Benim babam da yaşasaydı, Sporting’de oynamamı istemezdi. 18 yaşımı doldurur doldurmaz uzun süredir beni izleten Benfica ile iyi bir kontrat yaptım ve Portekiz’e geldim. Benfica benim hayatımı değiştirdi. Portekiz’e geldikten 3 ay sonra Sporting Lizbon geri dönmemi ve benimle kontrat imzalamak istedi. Ben de iki kulübe imza atacak kadar salak değildim. Sporting’e de imza atsam futbol hayatım biterdi. Hiç bir zaman Sporting’i sevmedim. Beni bugünlere getiren ve Eusebio yapan Benfica’dır. Çocukluğumda da Benficalı’ydım, ölene kadar da Benficalı kalacağım. Benfica’nın beni kaçırdığı iddiaları da tamamen yalandır. Aklı başında bir insanım, kimse bana zorla bir şey yaptıramaz. Ailemin rızasıyla Benfica’ya geldim ve iyiki de bu kararı vermişim.”

-Benfica’yı diğer takımlardan ayıran özellik nedir?
“Benim zamanımda Benfica’daki 11 oyuncunun da 11’i Portekizce konuşuyordu. Ya Portekizli futbolcular ya da Portekiz’in kolonilerinden gelen Afrikalı oyuncular vardı. 11 tane aynı dili konuşan futbolcunun bir arada oynaması başarının kaynağıydı. Şimdi ise dünya çok farklı bir yapısı var. Artık her takımda çok farklı uluslardan oyuncular bulunuyor.!

“BİZ YÜREĞİMİZLE OYNARDIK, FUTBOL ARTIK TİCARİ”

-1966 Dünya Kupası gol kralı, 1965’te Portekiz’de yılın futbolcusu oldunuz. 16 sene Benfica’da oynadınız. Sizin gibi büyük başarılara imza atabilecek bir golcü şu an var mı?
“Benim jenerasyonum çok farklıydı, şu an durum çok farklı. Pele, Cruyff, Boby Charlton, Beckanbeur, Di Stefano ve Carigha gibi oyuncularla karşılıklı oynadım. Bu iki jenerasyon asla kıyas kabul etmez. O dönemde de şu anda da büyük yetenekler var. Son yıllarda Messi, Ronaldo ve Kaka adlarından söz ettiriyor. Biz sevdiğimiz forma için canımızı verirdik, kalbimizle, yüreğimizle oynardık. Tabi yeni jenerasyon giydiği formaya saygısızlık ediyor demiyorum ama futbol artık daha ticari oynanıyor. Artık forma aşkı kalmadı. Ama böyle olması belki daha doğru ve iyidir. Biz zamanında hakettiğimiz paraları kazanamadık ama şu an bir çok futbolcu büyük paralar kazanabiliyor.”

-Çok hızlı, çok güçlü ve isabetli şutları olan bir futbolcuydunuz. Bugünki isimler arasında tarzınızı benzettiğiniz bir isim var mı?
“Tarzımı benzettiğim bir isim yok.”

“R.MADRID MAÇINI UNUTAMAM”

-Unutamadığınız maç hangisi?
“Kesinlikle 1962’deki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Benfica – Real Madrid maçı. Real Madrid’i 5-3 mağlup etmiştik. Luz Stadı’nda iki tane gol atmıştım. O sene zaten Avrupa’nın en iyi oyuncusu seçildim ve Benfica formasıyla altın top ödülünü kazandım. Milli takım formasıyla da Kore karşısında 3-0 geriye düşüp 5-3 kazandığımız maçı unutamam. O karşılaşmada 4 gol attım.”

-O karşılaşmada ikinci yarıda oyuna girip 4 gol attığınız yazıyordu. Doğru mu?
“Hayır ben her zaman ilk 11’de maça başladım. Hiç bir zaman ikinci yarıda oyuna girmem.”

“TRAPATTONI VE FACCHETTI BENİ ZORLARDI AMA…”

-Sizi durdurmak çok zordu ama sizi en çok zorlayan savunma oyuncusu kimdi?
“Giovanni Trapattoni ve Facchetti iyi defans oyuncularıydı ve beni zorluyorlardı ancak durduramıyorlardı. Beni marke ederken, kıran kırana mücadeleler içinde olurduk ama yine de hiç kasıtlı sertlik yapmazlardı, son derece centilmen oyunculardı. Ama öyle oyuncular da vardı ki, ayağımı kırmak için müdahale ediyorlardı. onları hiç bir zaman sevmedim. Ben sahaya yalnızca iyi futbol oynamak için çıkıyordum ancak bu sert müdahaleler karşısında büyük ağrılar çektiğim oluyordu.”

PELE’YLE EZELİ REKABET

-En çok kıyaslandığınız futbolcu kimdi?
“Ben hiç bir zaman böyle bir mukayeseye girmedim ama bana her zaman ‘Avrupa’nın Pele’si’ diyorlardı. Ben de o zaman benim adım Eusebio, siz giden Pele’ye; ‘Brezilya’nın Eusebio’su’ diyin diyordum. Haksız mıyım?

MESSI Mİ, RONALDO MU?

-Çok haklısınız. Şimdi de Ronaldo ve Messi kıyaslanıyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
“Sizce dünyanın en iyi futbolcusu kim? Kim şampiyonluk kazandı? Kimin kupası var? Kim ödülleri aldı? Bu soruların tek cevabı Messi. Kim kupaları kazandıysa en iyi futbolcu odur. Ben Real Madrid’liyim ama Barcelona’ya çok saygı duyuyorum, beğenerek izliyorum. İngiltere’de Wembley Stadı’nda oynanan Şampiyonlar Ligi finali benim için heyecan doluydu. Çünkü İngiltere’de de tuttuğum takım Manchester United. Kupayı onların kazanmasını istedim ama olmadı.”

-Siz de Benfica formasıyla 1968’de Manchester United’a karşı Wembley’de Şampiyon Kulüpler Kupası finali oynamıştınız. Kazanan uzatmalar sonucunda 4-1’lik skorla Manchester United olmuştu…

“Evet bizim için kötü bir gündü. İyi mücadele etmiştik ancak uzatmalarda gelen gollerle yıkılmıştık. Bizim zamanımızda Wembley’in çok farklı bir büyüsü vardı. Stad yine aynı yerinde ancak eski büyüsü kalmamış.”

-Vatandaşınız Ronaldo’yu değerlendirmenizi istesek… 
“Ronaldo çok büyük bir futbolcu. Messi de büyük bir oyuncu. Onlar bu dönemin oyuncusu, bu nedenle karşılaştırma yapmak zor. Bir gazeteci olarak sen bu karşılaştırmayı yapabilirsin ama ben yapamam. Çünkü futbolu profesyonel olarak oynadım. Yapabildiklerimin en iyisini yapmanın gururunu yaşıyorum. Şu an 21. yüzyıldayız, ben 20. yüzyılın oyuncusuyum.”

NEDEN HEP BENFICA’DA KALDI?

-Real Madrid ve Manchester United sevginiz nereden geliyor?
“Manchester United’ın yıldız isimleri Bobby Charlton, George Best ve Denis Law benim çok yakın arkadaşlarımdı. Onlar da Benfica’yı tutarlardı. Almanya’da Bayern Münih, Hollanda’da Ajax, İspanya’da Real Madrid, Fransa’da Bordeaux, İtalya’da da öncelikle Juventus ve daha sonra Inter’i tutarım. Çünkü bu takımların hepsi beni transfer etmek istedi.”

-Bu kadar kulüp sizi istediği halde neden hep Benfica’da kaldınız?
“Real Madrid’i yendiğimiz zaman 20 yaşındaydım, o zaman Juventus beni çok transfer etmek istedi ve İtalya’ya gidecektim. Ancak Portekiz hükümeti yani diktatör Salazar beni bırakmadı. 66 yılında da Inter çok iyi para teklif etti, 15 günlüğüne İtalya’ya da gitmiştim. Tüm sözleşmeleri imzalamıştık, yalnızca bir onay kalmıştı ancak yine transferim olmadı.”

“SALAZAR BENİ BIRAKMADI”

-Transferiniz önündeki engel yine Salazar mıydı?
“Evet beni kesinlikle bırakmadı. Salazar sürekli olarak bana; ‘sen bu ülkenin milli hazinesisin, seni bırakamayız’ diyordu. Zaten yurt dışına transfer olsaydım, beni ilk yakaladıkları yerde hapse atarlardı.”

-Real Madrid, Manchester United ve Juventus gibi takımlara transfer olamamak içinizde bir uhde olarak kaldı mı?
“Benfica’da her zaman çok mutlu oldum ve iyi kazanıyordum. Başka ülkelerde futbol oynamayı, başka ülkelerin futbolunu görmek ve oraların da atmosferini yaşamak için isterdim.”

“HERKESİ NASIL HAYRAN BIRAKIRIM DİYE DÜŞÜNÜRDÜM”

-Tüm gözler üzerinizdeyken, Sahaya çıkarken neler düşünürdünüz?
“Bir futbolcunun yaşayabileceği her şeyi yaşadım. Dünyanın en iyi oyuncusu oldum, dünyanın en çok gol atan oyuncu oldum, Avrupa’da ve Portekiz’de yılın en iyi oyuncusu oldum. Portekiz’in gelmiş geçmiş en büyük futbolcusuyum. En çok lig kupasını kazanan oyuncuyum, altın ayakkabı ve bir çok ödül kazandım. Öyle rekorlara sahibim ki, bunları kimse kıramaz.

Çok büyük başarılar elde etmeme ve yıldız bir oyuncu olmama rağmen maç başlamadan önce soyunma odasında hep düşünürdüm. Sahaya çıktığım zaman tıpkı Picasso’nun fırça darbeleriyle yaptığı müthiş resimler karşısında insanların duyduğu hayranlık gibi, ben de futbolumla herkesi kendime nasıl hayran bırakabilirim diye düşünürdüm. Tribünlerde beni izleyen 50-60 bin kişinin evlerine gittiklerinde de gollerimi ve futbolumu hatırlamalarını isterdim.”

“BU DERİ RENGİNDE PELE VE BEN VARIM”

-Bir futbol efsanesi olmak nasıl bir duygu?
“Son yüzyılın en iyi 10 oyuncusu seçildi ve bu deri rengine sahip ilk 10 içinde yalnızca Pele ve ben varım. Bir futbolcu olarak en büyük mutluluğum sahip olduğum yetenekler doğrultusunda saha içinde her şeyimi verdim. Kimse ama hiç kimse Eusebio şu maçta kötü mücadele etti, kedini sakladı diyemez. Futbolseverler karşısında bir efsaneye dönüştürüldüm. Yaptıklarımın karşılığını böyle büyük bir ünvanla almak tabii ki benim için gurur verici.”

“YETENEKLİ OLMASALARDI BEŞİKTAŞ’TA OLMAZLARDI”

-Türkiye’de futbol oynayan Portekizli oyuncular ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
“Hepsi çok büyük oyuncular. Eğer yetenekli oyuncular olmasaydı Beşiktaş gibi büyük bir takımda top oynamazlardı. Türk futbolu da son yıllarda önemli yol katediyor. Transfer edilen isimler de Türkiye Ligi’nin geldiği noktayı gösteriyor. Bu kadar kaliteli Portekizli oyuncunun Türkiye’de oynaması benim için mutluluk verici.”

“EN FAZLA F.BAHÇE’Yİ TANIYORUM. CAN BARTU VE EMRE…”

-Türkiye’de daha iyi tanıdığınız veya sempati duyduğunuz bir takım var mı?
“Portekiz Milli Takımı ile Türkiye’ye karşı 1965’te iki maç oynadım. Portekiz’de oynadığımız maçı 5-1 kazandık, Türkiye’de de 1-0 kazanmıştık. Benfica formasıyla da Fenerbahçe’ye karşı oynadım. Bu nedenle en fazla Fenerbahçe’yi tanıdığımı söyleyebilirim. O dönemde Fenerbahçe kaliteli oyunculara sahipti. Fiorentina’da oynayan oyuncunuz çok iyiydi.”

-Can Bartu…
“Evet Can Bartu. Gerçekten üstün yetenekli bir futbolcuydu.”

-Bildiğiniz başka Türk futbolcular hangileri?
“Geçtiğimiz sezonlarda Inter Milan’da oynayan Emre Belözoğlu da çok iyi bir futbolcu.”

-Türkiye’ye maç dışında hiç geldiniz mi, gelmeyi düşünüyor musunuz?
“Evet bir kez İstanbul’a turist olarak gitmiştim. Ama üzerinden çok uzun yıllar geçti. Bir daha gelir miyim bilemiyorum.”

-İstanbul’u nasıl hatırlıyorsunuz?
“Ben oraya gittiğimde herkes beni tanımıştı, bu çok güzeldi. Bana karşı çok sıcak davrandılar. İstanbul çok güzel bir şehirdi ve orada bulunmaktan dolayı çok mutlu olmuştum.”

Sizlerden büyük ilgi gören Portekiz röportajlarına bir süre ara verip rotamızı İspanya’ya çeviriyoruz. İspanya’nın en doğu noktalarından biri olan Valencia’dayız. Milli oyuncumuz Mehmet Topal’ın formasını giydiği Valencia’da üç önemli röportaj gerçekleştirdik. Pablo Hernandez, Mata ve tabii ki Mehmet Topal, Hilmi Sever’in sorularını yanıtladı.

İlk konuğumuz takımın en dikkat çeken isimlerinin başında gelen İspanyol yıldız Juan Mata. Futbol yaşantısına Oviedo’da başlayan Mata, Real Madrid alt yapısının yetiştirdiği değerlerden. 4 yıl Real Madrid’de kalan ve iyi bir alt yapı eğitimi alan Mata için Valencia’ya transferi dönüm noktası oldu. Genç İspanyol, burada gösterdiği performansla şu an Avrupa transfer gündeminin en üst sıralarında yer alıyor. Premier Lig ekipleri Chelsea, Manchester City ve Liverpool onu kadrolarına katabilmek için kıyasıya bir yarışın içinde. İspanyol ve İngiliz gazeteleri de bu büyük ilgiyi sık sık manşetlerine taşıyor.

Valencia’da gösterdiği performansla İspanya A Milli Takım formasını da sırtına geçiren, hatta ilk maçında Türk Milli Takımı’na karşı sahaya çıkan, Mata, zekası, hızı ve tekniği ile dikkat çekiyor.

Şimdi sizleri Valencia’nın İspanyol yıldızı Juan Mata röportajı ile başbaşa bırakıyoruz.

-Real Madrid alt yapısında yetiştin. Valencia’ya geçişin nasıl oldu?
“Real Madrid ile kontratım bitmişti. Valencia da o günlerde A takımda oynama garantisi vererek iyi bir kontrat önerdi ve ben de kabul ettim. 2007’den beri Valencia’dayım.”

“REAL MADRID BENİ ÖNCE İYİ BİR İNSAN OLARAK YETİŞTİRDİ”

-Real Madrid alt yapısının sana kazandırdığı en önemli şey nedir?
“15-19 yaş arasında Real Madrid alt yapısındaydım. Real Madrid beni iyi bir futbolcu yetiştirmesinden önce, iyi bir insan olarak yetiştirdi. Hayatımda öğrendiğim çoğu şeyi Real Madrid alt yapısına borçluyum.”

-Bir gün seni yeniden Real Madrid’de görebilir miyiz?
“Valencia’da çok mutluyum ama bunu şu an için bilemiyorum.”

MESSI MI, RONALDO MU?

-Üst üste El Clasico maçları oynanıyor. Tabii akıllara gelen en önemli soruyu sana da yöneltmek isteriz. Messi mi, Ronaldo mu?
“Üst üste oynanan El Clasico’lardan sonra Messi’nin biraz daha önde olduğu gözüktü. Ama Ronaldo ve Messi tüm futbolculardan bir adım önde diyebilirim.”

-Türk futbolu ile ilgili neler biliyorsun?
“Bildiğim kadarıyla Türkiye’de insanlar dolu dolu futbolla yaşıyor. Özellikle derbi maçların atmosferi çok farklı. Güiza ve Guti gibi İspanyol oyuncular ve başka önemli oyuncular Türkiye’de futbol yaşantılarını sürdürüyor. Türk ligi her geçen gün önemini artırıyor.”

“MEHMET İSPANYOLCAYI ÖĞRENDİ TAM OLARAK ARAMIZA GİRDİ”

-Gelelim artık Mehmet Topal ile ilgili sorulara. Mehmet nasıl biri?
“Mehmet çok neşeli, sempatik ve güler yüzlü bir insan. İspanyolcayı öğrenip, aramıza girmek için ilk günden itibaren büyük çaba sarfetti. Artık İspanyolcayı öğrendi ve aramıza tam olarak girdi diye bilirim.”

-Peki nasıl bir futbolcu?
“Mehmet komple bir oyuncu. Hem çok iyi top kapıyor hem de ataklara çok iyi çıkıyor. Defans ve ofans yönü çok kuvvetli. Takımımızın değişilmez isimlerinden biri. İlk sezonunda bir oyuncunun bir takım için bu kadar önemli bir parça haline gelmesi dikkat çekici. Mehmet, Valencia’yı dengede tutan unsurların başında geliyor.”

-Mehmet, Galatasaray için de çok önemli bir oyuncuydu. Onun yokluğunu çok aradılar…
“Mehmet’in Valencia’ya gelişi, Galatasaray için kötü bir gelişme, bizim için ise çok faydalı bir transfer oldu.”

“TÜRKİYE MAÇINI UNUTAMAM”

-İspanya A milli takım formasıyla ilk maçını, Türkiye’ye karşı oynadın…
“Evet Bernabeu’da oynadığımız maç benim ilk A milli maçımdı. Kendi adıma gerçekten çok özel bir karşılaşmaydı. O maçı asla unutamam. Pique’nin golüyle 1-0 kazandık ama Türkiye’de son derece iyi bir futbol oynamıştı.”

-Sanırım Mehmet o maçta forma giymemişti…
“Karşılıklı oynayamamıştık. Çok komple ve güçlü bir oyuncu, bizim takımımız için büyük öneme sahip, o maçta yoktu ama Türk Milli Takımı için de en önemli isimlerden biri olduğunu düşünüyorum.”

“ARDA VE SEMİH MÜTHİŞ OYUNCULAR”

-Türkiye Milli Takımı’nda dikkatini çeken oyuncu kimdi?
“Hücumda mevkiinde oynayan Arda ve Semih Şentürk müthiş oyunculardı. İkisi de çok yetenekli.”

-Arda ve Semih’in, La Liga’ya transfer olması gündemde…
“Gerçekten mi? Hangi takımlar?”

-Arda’yı Atletico Madrid, Semih’i de Deportivo ve Sevilla’nın transfer etmek istediği konuşuluyor…
“Eğer o gün oynadıkları gibi performanslarını sürdürürlerse, İspanya’da da çok başarılı olurlar.”

“BÜTÜN KUPALARI ALIRIZ DEMEK ZOR”

-İspanya Milli Takımı üst üste Avrupa ve Dünya şampiyonluğuna uzandı ve duracak gibi de gözükmüyor. İspanya Milli Takımı’nın sırrı ne?
“İspanya Milli Takımı çok genç ve yetenekli oyunculardan kurulu. İki kupayı aldık ve çok büyük başarılar elde ettik. Ama önümüzdeki tüm turnuvaları kazanırız ve tüm kupaları alırız demek zor. Çünkü çok güçlü ülkeler var ve hep aynı düzeyde kalmak kolay değil.”

İNGİLİZLER ONUN PEŞİNDE…

-Belki de hakkında en merak edilen soruyu sona sakladık. Chelsea’ye transferin bir süredir gündemde. Abramovic’in senin için çok ısrar ettiğini okuyoruz. Ayrıca Manchester City ve Liverpool’un da transfer listesinde olduğun yazılıyor. Neler söyleyeceksin? Seni Premier League’de görebilir miyiz?
“Tıpkı La Liga gibi Premier League de çok kaliteli bir lig. Bu takımların bana ilgisi olduğunu ben de duyuyorum ve okuyorum. Ama ne olacağını şu an için bilemem. Valencia’da mutluyum ama futbol bu ne olacağını kimse bilemez.”